OHAL KARARNAMELERİ/KANUNLA KURULAN MAHKUMİYET..
Emile
Durkheim “ Bir kişiye boyun eğdiğimizde, bunun nedeni bu fikirlerin bize bilgece görünmeleri değildir. Bunun nedeni o kişi hakkında biçimlendirdiğimiz fikre
içkin,irademizi ele geçiren ve onu belirtilen yöne sevk eden belli bir çeşit
fiziksel enerjidir.
Böyle bir durumda, .bize buyrulmuş yada tavsiye edilmiş tavrın avantajlı
olup olmadığına bakmayız.
Bu noktada dikkate aldığımız husus bize o tavrı buyuran yada tavsiye eden
kişiye kendimize nasıl ifade ettiğimizdir.
Bir buyruk kendi gücünü ,üzerinde düşünmeyi yada yapılacak her hangi
bir hesaplamayı tamamen dışlayacak şekilde kullanır.” Der.
Bu tespiti
doğrular bir şekilde; OHAL kararnamelerinin "Anayasa’ya aykırılığına bakılmaz,
OHAL’a aykırı Anayasa problemi ise benim işim değil" diyen Anayasa Mahkemesi, buyruk
altına giren yargının en üst düzeydeki temsilcisi olarak , tek derdinin iktidarın
nefretinden uzak durmak olduğunu gösterdi.
İhraçlara karşı açılan iptal davalarında
idare mahkemeleri ,incelenmeksizin ret kararlarını verirken, Anayasa
Mahkemesinin açtığı bu yolda ilerlemeye devam ettiler.
Burada birbirini
tamamlayan iki temel gerekçeleri vardı.Bunlardan ilki kanun hükmünde
kararnameye karşı hukuki denetim yolu kapalıdır. İkincisi ise kanun hükmünü taşıyan bir hukuki düzenleme
idari işlem değildir,idari işlem yoksa idari yargıda olmaz teziydi.
Bizler ise ihraçlara karşı açılan iptal
davalarında, Anayasa madde 152’nin açık
olduğunu, öncelikle idari işlem doğrudan
bir KHK’ye yada kanuna dayanıyorsa, bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırılık
iddiasını kararda tartışmak zorunda olduklarını, Anayasa’ya aykırılık iddiası gerekçeli
kararda tartışılmadan , incelenmeksizin RET kararı verilemeyeceğini
söyledik.
Ama İdare
Mahkemeleri, Olağanüstü hal KHK’lerini üzerine tartışılması dahi mümkün olmayan,ilahi
metinler olarak görmeye devam ediyorlar.
Şimdi ise 685
sayılı KHK’nin ilanı ile birlikte idari mahkemelerinin bu tezinin bir anda çöpe gittiğini görüyoruz.
Bu kararname
bilindiği gibi işten atılan,veya bir şekilde kişisel olarak mağdur edilen
kişiler için idari bir başvuru olanağı getirmekte.
Bu komisyona verilen yetkide
çok önemli.
Bu komisyon isterse, KHK’lerle atılan herkesi işe geri alabilir, kapatılan
her derneğin,sendikanın ,vakfın tüzel kişiliğini ise yeniden geri
kazandırabilir.Yani bir anlamda bu komisyon her şeyi canlandırma gibi tanrısal bir güç kazanmış durumda.
Baştan söylemek
gerekir ki; OHAL/ KHK’lerinin hukuk dışılığı,
bu işlemlere karşı sadece yargısal yolu
kapatması değildi.
Bir kişi yada
kuruluşun kanun hükmüyle suçlu ilan
edilmesi herhalde yeryüzünde ilktir. Bunun hukuk devleti olmakla da bir ilgisi
yoktur. Yasama gücünün fonksiyonu ile ilgilidir.
Burada John Locke’u anmadan
geçmemek gerekir. Çünkü yasama gücünün
sınırsız bir iktidar olmadığı ifade eden John Locke , yasamanın irticalen alınan ihtiyari kararlar ile bir
güç kullanamayacağını, yasamanın yetkisinin, sabit yasalarca yetkilendirilmiş
yargıçlar eliyle ve buyruk altındaki hakları yürürlüğe koyarak, adalet
dağıtmakla sınırlı olduğunu söyler.
Egemenliğin en
önemli tezahürü ceza verme tekelidir. Kuralı koyan tabiî ki yargılama gücünü de
eline alır. Ancak önce “kural”
ortaya çıkar, sonra bu kuralı ihlal eden veya ettiği iddia edilene ceza
verilir. Yoksa kural olmadan cezada olmaz.
KHK’nin verdiği
yetkiyle, tek taraflı olarak bir kişinin kamu görevine son verilmesi anlaşılır
bir şeydir.
Ancak KHK ek listeyle bir kişiyi ismini
zikrederek işten atmak, anlaşılır bir şey değildir.
Bu sadece idari
yargı yolu tartışması açısından değil,asıl olarak ceza yargılaması açısından
önemlidir.
Çünkü bu kişiler
hakkında aynı zamanda ceza soruşturması (yada
kovuşturması) bulunmaktadır.
KHK ile
kamu görevinden çıkarılan kişiler hakkında ceza soruşturması varsa, KHK ile
ilan edilen maddi gerçeğin, yani Resmi Gazete ile ilan edilen kişinin
örgüte iltisaklı olduğu tespitinin ceza
yargıcını bağlamayacağı nasıl
düşünülecektir?
Yada ceza
yargıcı bunu nasıl yok farz edecektir ?
Yada kanun hükmü ile
ilan edilen bir “maddi gerçeği “ ceza yargıcı nasıl değiştirecektir ?
Bu absürt durum,
685 sayılı KHK ile aslında çözülmedi, aksine daha da katmerleşti.
KHK’lerdeki "ek
listeyi " idare mahkemelerinin teziyle bir kanun hükmü olarak kabul edersek,
bir kanun
hükmünün ortadan kaldırılmasının ancak,ancak bir kanunla mümkün olabileceği
gerçeğinden nasıl vazgeçeceğiz ?
İdari bir
fonksiyon yüklenen ve idare tarafından seçilmiş bir kurulun, Mahkemelerin
“KANUN HÜKMÜ” olarak ilan ettiği bir tasarrufu geriye alması hukuken mümkün
değildir.
Bu komisyonun kararlarına karşı doğrudan hukuki denetimi
gerçekleştirecek olan Ankara İdare Mahkemesinin de, ortada yargı konusu
olabilecek bir idari tasarruf olmadığı için yetkisi yinede doğmayacaktır.
KHK’lere karşı
yetkilerini ortadan kaldıran , idari yargının (KHK ile yetki verilmiş dahi olsa) artık komisyon kararına karşı da
, karar verme yetkisi yoktur.
Öz olarak ,eğer listeler kanun gücünde ise , bir idari tasarrufla bir kanun hükmü ortadan kaldırılamayacağı gibi, kanunu değiştirmek yetkisi kanunla verilse dahi , bu yetkinin yok hükmünde sayılacağı, herhalde tartışılamaz
Bu
hukuki garabeti ortadan kaldırmanın tek yolu, eldeki mevcut davalardan yada
yeni açılacak davalarda; 685 sayılı KHK ile getirilen yoruma dayanarak (yani ihraç işleminin bir idari işlem
niteliğinde olduğu) davanın esasına girmektir.
Tabiki
ki Hükümet, KHK ihraçlarına karşı komisyon aracılığıyla yargı yolunu açarken,
İdare Mahkemelerinin “YETKİMİZ YOK” kararlarına devam edeceği varsayımı ile
hareket etmiştir.
Ancak 685 s.KHK’nin devam eden yada açılacak davalarla ilgili her
hangi bir düzenleme getirmediğini de unutmamak gerekir. .
Yorumlar
Yorum Gönder