SOVYET DEVRİMİ VE UKRAYNA ÜZERİNE



 

Putin, Rus ordusuna Ukrayna’ya saldırı emri verirken,, Ukrayna’nın Lenin tarafından yaratılmış, uyduruk bir ülke olduğunu iddia etti.Ona göre “Lenin’in Ukrayna’sı” demeliymişiz. Daha da ileri giden Putin, “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesini, milliyetçilik “virüs”ünün temelinde yatan hata olarak sundu. Zaten bir gün sonrada bütün Ukrayna’yı bombalamaya başladı. 

Lenin’in yalnızlığını hissettiği tezlerinin başında, emperyalist savaşta devrimcilerin görevleri sorunu başta gelir. İkincisi ise UKKTH’dır. Lenin ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunurken, kendi yoldaşları dahil çatışmadığı neredeyse kimse kalmadı.

Ukrayna’da 1917 şubat devrimi ile başlayıp 1920 yılına kadar devam eden süreç son derece karmaşık bir durum arz eder. Troçki “Devrimin en tartışma götürmez özelliği kitlelerin tarihsel olaylara doğrudan müdahaleleridir. Normal zamanlarda, ister monarşik ister demokratik olsun, devlet ulusa tepeden bakar; tarih erbaplarınca yapılır: monarklar, bakanlar, bürokratlar, parlamenterler, gazeteciler. Ama keskin dönemeçlerde, eski düzen artık onlar için katlanılamaz.hale geldiğinde, kitleler kendilerini siyaset arenasından ayıran duvarları birer birer yıkarlar, geleneksel temsilcilerini yerlerinden ederler ve bu müdahaleleriyle yeni bir düzenin başlangıç ortamını yaratırlar.” dediği gibi devrim son derece karmaşık bir alt üst olma sürecinin adıdır.

Çarlık Rusyasının bir parçası olan Ukrayna’da devrim sırasında ve sonrasında yaşananlar son derece girift birden fazla iktidarın ardı ardına sahne aldığı bir tür Oditoryum gibidir. 

Ukrayna’nın 20 yüzyıl başlangıcındaki yaşadıklarına anlamak için tarihsel sürece bir bütün olarak bakmak  gerekir. Öncesinde Bolşevik Devrimine giden süreç anlaşılmadan söylenen her şey eksik kalır.

BOLŞEVİK DEVRİMİNE GİDEN SÜREÇ;

1917 Bolşevik Devrimi, Karl Marx’ın teorik temellerini attığı bilimsel sosyalizmin, insanlık tarihindeki ilk deneyimidir.

Bu deneyimin kökleri, 1789 Fransız devrimi ile başlar, 1830 ve 1848 isyanları ile beslenir ,çok  kısa bir süre iktidar da kalsa da 1871 Paris Komününe kadar dayanır.

Marksizm toplumsal yaşama ilk defa Bolşevik devrimi ile nüfuz etmiştir. Bu devrim 20 .yüzyılı etkisini alan büyük siyasal hareketlerin başında gelir. İnsanlık tarihi bu devrimle yeni bir dönemin kapısını aralamıştır. Marx ve Engels, ütopik sosyalistlerin tezlerinin aksine , sosyalizmin , modern kapitalist toplumun gelişmesinin zorunlu sonucu olduğunu ileri sürer. Tıpkı feodal düzenin devrilmiş olması gibi, kapitalist düzenin de devrileceğini, kapitalizmin, işçi sınıfının şahsında,kendi  mezar kazıcılarını yarattığını, insanlığı kapitalizmden ancak proletaryanın sınıf mücadelesinin  kurtaracağını da ifade etmişlerdir.

Çarlık Rusya'sının kapitalist gelişmesi diğer batı ülkelerinden sonraya rastlar. 1861’de Rusya’da serfliğin kaldırılması burada önemli bir rol oynar. Serfliğin kaldırılması öncesinde Rusya'da sanayi ve kapitalist işletmeler son derece sınırlıdır ve hakim olan üretim biçimi soylu çiftlik sahiplerinin serfliğe dayalı feodal ekonomisidir.

Serflerin özgür olmayan emeği, tarımda düşük bir emek üretkenliğine neden olurken,ekonomik gelişme sertliğe dayalı feodal üretim biçiminin gerilemesi sonucunu doğurmuştur. Osmanlı, Fransız ve İngilizlere karşı kaybedilen Kırım Savaşı bunu tetiklemiş,köylülerin isyanından korkan Çarlık hükümeti, 1861'de serfliği kaldırmak zorunda kalmıştır.

Ancak serfliğin kaldırılması köylülerin kurtuluşunu değil, köleliğinin biçimin değiştirmiş oldu.

Köylüler, çiftlik sahiplerinden en ağır şartlarla toprak kiralamak zorunda bırakıldılar.Çiftlik sahibi, köylüleri sık sık, kira için belirli bir parasal ödemenin yanısıra, çiftlik sahibinin topraklarının belli bir kısmını kendi araç ve atlarıyla parasız işlemeye zorluyordu. Buna otrabotki (çalışarak ödeme, emek-rant) ve barşçina (angarya) adı veriliyordu. En sık da, köylüler toprak kirasını çiftlik sahibine aynî olarak, mahsulün yarısını ödemek zorunda bırakılıyordu. Buna ispolu (yarıcılık) adı veriliyordu. Böylece durum serflik dönemi neredeyse benzer bir yapıda devam etti.a

Belki tek fark, köylülerin artık kişisel olarak özgür olmaları, bir eşya gibi alınıp satılamamalarıydı. Feodalitenin zinciri biçim değiştirmiş olarak devam ediyordu. Devrim öncesi tarımsal üretimin düşmesi ve yaşanan büyük kıtlık biçim değiştiren serflik sisteminin çarpık yapısından kaynaklanır.

Çarlık Rusya’sı döneminde de en önemli tarım bölgesi olan Ukrayna’da bu durum hemen hemen aynısıdır.

Soylu toprak sahiplerinin boyunduruğu altında, , ezici vergiler ve çoğu zaman köylü ekonomisinin gelirini bir hayli aşan, yine toprak sahiplerine ödenen kurtulma parası, köylü kitlelerini sefalete sürüklemiş ve onları topraklarını terk etmek zorunda bırakmıştır. Bunun sonucu olarak kentlerde büyük bir ucuz işgücü doğmuştur. Otokrasinin ağır baskısı altında,hiçbir sosyal hakkı olmayan bu ucuz işgücü ,Rusya’da kapitalizmin gelişiminin hızlanmasının en büyük etkenlerinden biri olmuştur.

1865'den 1890'a kadar, yalnızca büyük fabrikalarda, işletmelerde ve demiryollarında çalışan işçilerin sayısı 706.000'den l.433.000'e, yani iki mislinden daha fazlaya yükselmiştir. Büyük sanayi 1890'larda daha da hızlı gelişmeye başlamış, Doksanlı yılların sonuna doğru, büyük fabrika ve işletmelerdeki, madencilik ve demiryollarındaki işçilerin sayısı, sadece Avrupa Rusya'sının 50 ilinde 2.207.000'e, Rusya'nın tümünde ise 2.792.000'e yükselmiştir. İşçilerin büyük sanayi merkezlerinde biraraya gelmesi ile birlikte politik örgütlü bir işçi sınıfının doğumuna yol açmıştır.

Sanayideki bu sıçramada yukarıda belirtildiği gibi , demiryolu yatırımı motor bir rol oynamıştır. 1890 ile 1900 arasında, 21 000 verst'ten fazla yeni demiryolu hattı döşenmişti. ( Verst Rus uzunluk ölçü birimidir. 1,0668 kilometreye karşılık gelmektedir)Demiryolları, muazzam miktarda metal gerektiriyordu (raylar,lokomotifler, vagonlar için),gittikçe artan miktarda yakıt, kömür ve petrol,gerektiriyordu. Bu, metalürji ve yakıt sanayilerinin gelişmesine yol açar.

Bütün kapitalist ülkelerde olduğu gibi, devrim-öncesi Rusya'sında da sanayi alanındaki atılım yılları ile, işçi sınıfını ağır bir şekilde etkileyen, yüzbinlerce işçiyi işsizliğe ve sefalete mahkum eden sanayi krizleri, sanayiin sekteye uğraması birbirini izliyordu.

Çarlık Rusya'sı bir halklar hapishanesiydi. Çarlık Rusya'sının çok sayıdaki Rus-olmayan milliyetleri her türlü haktan tamamen yoksundu ve durmadan akla gelebilecek her türlü hakaret ve aşağılanmalara maruz bırakılıyorlardı. Çarlık Hükümeti, Rus nüfusa, milli bölgelerin yerli halklarını aşağı bir ırk olarak görmeyi öğretmeye çalışıyor, bu halklara resmen inorodtsi (yabancı kökenliler) adını veriyor, onlara karşı nefreti ve aşağılamayı kışkırtıyordu.

1897 nüfus sayımına göre imparatorlukta toplam nüfus 140 milyon civarındaydı. Tabi ki Baltık Ülkeleri,Polonya ve Ukrayna’nada bu nüfusa dahildi.Bu coğrafyada 200 farklı halk ve farklı dil yaşıyordu. Büyük Ruslar bu nüfusun sadece % 43’ünü oluşturuyordu. Nüfus bakımından hemen sonra gelen gruplar; 30 milyon Ukraynalı (ya da Küçük Rus) ile 4,5 milyon Beyaz Rus ırk, dil ve duygu bakımından Büyük Ruslar'a çok yakındılar. Diğer 30 milyon nüfus içinde en ufak bir ırk, dil ve siyaset birliği yoktu. İçlerinde en önemli olan Özbekler'in nüfusu bile sadece 5 milyondu. Slav olmayan 8- 10 milyonluk nüfus da hala aşiret ya da göçebe halinde yaşıyordu.

Çarlık hükümeti kasten ulusal düşmanlığı körüklüyor, bir halkı diğerinin üstüne saldırtıyor, Yahudi pogromları, Kafkasya'da Tatar-Ermeni katliamları tezgâhlıyordu.

Milli bölgelerde hükümet dairelerinin tümü ya da neredeyse tümü, Rus memurlarla doldurulmuştu. Resmi makamlar ve mahkeme önünde bütün işler Rus dilinde yürütülüyordu. Ulusal dillerde gazete ve kitap yayınlamak, okullarda anadilde eğitim yapmak yasaktı. Çarlık hükümeti, ulusal kültürün her türlü kımıldanışını boğmaya uğraşıyor, Rus olmayan milliyetleri zorla "Ruslaştırma" politikası güdüyordu. Çarlık, Rus olmayan halkların cellâdı ve işkencecisiydi.

1905 DEVRİMİ

Rus Çarlığı’nın mutlak monarşi yönetiminden kısmi meşruti monarşi yönetimine geçmesine yol açan 1905 Devrimi ,Rusya’da 19 yüzyılda gelişen kapitalizmin ilk siyasal bir sonucudur..

Özellikle 1890’larda girişilen hızlı sanayileşme atılımı sosyo-ekonomik yapıda köktendeğişimleri beraberinde getirirken, İmparatorluğun siyasi modernleşme ile süreci destekleyemediği noktada rejim tıkanmış ve sonuç geniş bir toplumsal yelpazeyi arkasına alan kitlesel bir devrim olmuştur.

1890’ların sonundan itibaren giderek , devrimci siyasal grupların işçi sınıfı üzerinde siyasal etkisinin arttığını görüyoruz.

Çarlık rejiminin yeni gelişen bu muhalefeti durdurma arayışları da başlamış, daha önce başvurulmuş olan sansür, sürgün cezaları ve fabrikalardaki hükümet ajanlarının yetersiz savunma araçları olduğunun farkına vararak, işçi hareketini ele geçirmek için son derece riskli bir planı hayata geçirmeye çalışmıştır.Bu planın ana noktası, işçi örgütleri içerisinde polis ajanı yerleştirmektir. Moskova için Zubatov, St. Petersburg için ise Peder Gapon bu projede görev almaya gönüllü olmuşlar ancak Zubatov Moskova’da hemen deşifre olmuştur.

Usta bir ajitasyoncu ve örgütleyici olan Peder Gapon, hükümetle işbirliği içinde “işçi seksiyonları”nın üye sayısı 1904’ün sonuna doğru bu on bine ulaşmıştı. Peder Gapon işçilere siyasi değil, ekonomik çıkarlarına odaklanmalarını telkin etmektedir. Ancak hareket büyümektedir.

5 Ocak 1905 tarihinde Gapon, Çar’a sunulacak bir dilekçe hazırlama fikrini ortaya atılır. Dilekçe hazırlanır ve dilekçeyi vermek üzere Kışlık Saraya yürüme kararı alınır. 9 Ocakta tahminen 100 bin kişi kışlık saraya doğru yürüyüşe geçer. Ancak Çarın güçleri tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen bu olayda yüzlerce işçiyi katleder. Yaşanan bu katliam Çar’ın halkının gözündeki yüce imgesinin tamamen yerle bir eder. Katliamın ardından 1905 yılı tüm ülkede büyük gerv ve köylü isyanlarına neden olur. Çar tarafından sınırlı yetkili bir parlamento olan DUMA’nın kuruluşu ilan edilir. İşçi cephesinde ise Petersburg İşçi Temsilcileri Sovyeti ortaya çıkmıştır. Yüzbinlerce işçin katıldığı ekim grevi ile Rus tarihi artık değişmeye başlamıştır. Ekim grevinin sonuçları bir siyasal iktidar değişikliği ile değil, Çar rejiminin sınırlı bir parlamenter monarşiye geçmesi ile sonuçlanmıştır.

ŞUBAT DEVRİMİ

Şubat Devrimi’ne giden sürecin 1. Dünya Savaşı ile başladığını söylemek gerekir. 1905 günlerindeki büyük kitle ayaklanmaları ve işçi grevleri büyük oranda bastırılmıştı. Çar rejimi kitle hareketlerini hemen bütünüyle bastırmış, silahlı muhalefet gruplarını ise etkisiz hale getirmişti.

1914 yılı 20 Temmuz’unda II. Nikola Almanya’ya savaş ilan eden bildiriyi yayınladı. Zaten daha öncesinde yaptığı mali anlaşmalarla Fransa’ya ekonomik olarak bağlı hale gelmişti. Rusya, İngiltere ve Fransa’nın yarı sömürgesi gibiydi. Şubat hükümetinde bakanlık yapacak Kadet Partisi üyesi Milyukov1 bile Rusya’nın İngiliz ve Fransızların maşası olarak hareket ettiğini ifade ediyordu. Çarın ilan ettiği seferberlikle, silahaltına aldığı nüfus ise 10 milyon gibi devasa bir büyüklüğe ulaştı.

Savaş öncesinde, 1914 yılında aslında toplumsal huzursuzluk da artmaya başlamıştı. Eski İçişleri Bakanı P. N. Durnova, savaşın hemen öncesinde II. Nikola’ya yazdığı mektupta “Rusya’da politik bir devrim olanaksızdır. Her devrimci hareket, sosyalist bir harekete dönüşme eğilimindedir” diyordu.

II. Nikola için savaş, toplumsal uyanışın durdurulması için bir araç olduğu gibi imparatorluk sınırlarının genişlemesi amacına da hizmet edecekti. İmparatorluğun hedefi, 1912 tarihli hükümete yakın bir dergide Konstantinapol (İstanbul) olarak gösterilmişti. Dergi Ülke; evimizin ön kapısının anahtarı Türklerin aciz ellerinden düşüp, başkalarının güçlü ellerine geçebileceği ve onların da bu anahtarı keyiflerinin istediği gibi bizi cezalandırmak veya bağışlamak için kullanabilecekleri korkusu içerisinde yaşayamaz” diyordu.2

Lenin ise Rusya ile Almanya’nın asıl amacı ile ilgili olarak “Rus emperyalist politikasının amaçları, kısaca şöyle açıklanabilir: Galiçya’yı ilhak etmek ve Türkiye’den Ermenistan ile Konstantinapol’ü koparmak için, Büyük Britanya ve Fransa’nın yardımı ile Avrupa’da Almanya’yı ezmek.”3

Yine bir tarihsel not; Boğazları o dönemde Çar’a teklif edenlerin sadece Fransa ve İngiltere olmadığını, Geçici Hükümetin Başbakanı Alexsandr Kerensky’nin anılarından da öğreniyoruz.

Kerensky, Almanya’nın 1915 yılında, “Çar’a elverişli şartlarla barış anlaşması teklif ettiğini, Bu anlaşmada, üzerinde çok tartışılan Çanakkale ve ele geçirilmesi çok istenen İstanbul Boğazı’nın da Rusya’ya verileceğini ama Rus Çarı’nın bu teklife cevap bile vermediğini” söyler.

İlk günlerde savaş coşkuyla karşılanır. “Vatansever” gösteriler sokaklara hakim olur. “”Tanrı Çarı Korusun” marşları her tarafta söylenmeye başlar.

Yalnız savaşın gidişatı bu atmosferi çabuk değiştirir. Savaşın ilk günlerinde kazanılan topraklar kaybedildiği gibi, Almanya ve Avusturya birlikleri Polonya içlerine ilerler, Baltık ülkelerini işgale başlarlar.

Cephede Rus Ordusu bozgun içerisindedir. Tabi ki bu sonuç, cephe gerisinde huzursuzluk ve çözülmelere neden olur. Çar ve Rus Burjuvazisi arasındaki ittifak da çatırdamaya başlar. Aslında savaş ilanı ilk başta Rus Burjuvazisinin hem ekonomik, buna bağlı olarak da siyasal gücünü arttırmıştır. Resmi Vestnik Finansov gazetesine göre tekstil gibi bazı sanayi kollarında karlılık 1915 öncesine göre 3 kat yükselmişti. Yine sanayiyi teşvik için vergi oranlarının düşürülmesi de bu karlılığın olağanüstü artması için etkili bir neden oluşturur.

Ancak ilk başta sanayideki karlılık artarken savaş alanındaki işler aynı şekilde düzgün gitmiyordu. Savaş teçhizatı yetersizdi. Yapılan ikmal, savaşan birliklerin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktı. Savaş gerisindeki kentlerde ise 1915 yılında kıtlık başlamış, yakıt sıkıntısı ileri düzeye ulaşmış, demiryolları ulaşımında ise büyük aksamalar oluşmuş; demiryolu ulaşımı, yakıt sıkıntısı nedeniyle bazı hatlarda durma noktasına gelmişti.

Yetişkin erkek nüfusun neredeyse yarısı silahaltındaydı. Bu durumu sanayici sözcüsü Bublikov Rusya bu savaşı, birikmiş sermaye ile ya da hazırlanmış savaş araçları ile değil, doğrudan evlatlarının kanı ile sürdürmektedir” diye ifade ediyordu. Tarımsal üretim de savaş politikalarının kurbanı oldu. Tarım işçilerinin sürekli askere alınması, büyük çiftliklerde üretimi düşürdü, işgücü gereksinimini arttırdı. Hükümet atlara ve sığırlara ordu ihtiyaçları nedeniyle el koydu.

Ekonomi 1915 yılından itibaren, artık her geçen gün çöküşe gitmekteydi. Piyasalar çökmüş, üretimle beraber Ruble’nin değeri de düşmüştü. Karaborsa ise artmıştı. Savaşın ekonomik olarak Rusya’ya olan etkisi, savaşa giren diğer ülkelerle kıyaslanamayacak şekilde yıkıma neden olmuştu.

Ülkede yaşanan genel bozukluk, 1916 sonbaharında yaşanan yiyecek sıkıntısında bir kez daha yüzünü gösterdi. Kentlere yapılan hububat tahsisi hızla azaldı. Örneğin, başkent Petersburg’a günlük hububat gereksiniminin ancak üçte biri kadar buğday/arpa girmekteydi. Yiyecek satan dükkanların önünde büyük kuyruklar oluşmaya başlamıştı. Her şey karneye bağlanmıştı.

18 ekim 1916 tarihinde Perme kenti Jandarma komutanı raporunda İnsanlar endişe ve öfke içinde; yüksek fiyatlara öfkelenen halkın patlaması için bir kıvılcım yeterli olacaktır” demekteydi.

Yine Moskova gizli polis şefi, 20 Ekim raporunda “Bunalım günlerinde, Moskova’daki halk kitleleri arasındaki duyguların yoğunluğu öyle bir noktaya ulaşıyor ki, bu durum çok vahim sonuçlara yol açabilir” demekteydi.

Savaşın getirdiği yıkım bu kadar şiddetli bir şekilde yaşanırken ve toplumsal huzursuzluk en üst seviyeye ulaşırken, Çarlık Sarayı çeşitli entrikaların, yozlaşma ve çürümenin merkezi haline gelmişti. Bunun en önemli örneği Grigori Rasputin adındaki bir dolandırıcı ve sahtekarın Çariçe’nin etkisiyle büyük bir siyasal güce erişmesidir. Rasputin özellikle aristokrat kadınlar üzerinde büyüleyici bir etki yarattı. Kahin olarak kabul ediliyordu. Özellikle tahtın varisi Prens Aleksey’in hemofilli hastalığını sadece kendisinin iyileştirebileceğine Çariçe’yi ikna ettikten sonra, sarayda büyük bir güç elde etti.

Çariçe’nin4, kocası II. Nikola’ya yazdığı mektupta Dostumuzun tavsiyelerini yerine getirmek, inan bana tek akıllıca yol. Gece gündüz demeden senin için dua ediyor, ki senin tahtını koruyan o... İnsan yalnız onu dinlemeli, ona güvenmeli ve onun tavsiyelerini almalı. Onun ayan olmayan hiç bir şey yok. Tanrı bütün sırlarını ona açıyor” demesi, nasıl bir etki altında kaldığını göstermesi açısından önemlidir.

Çar II. Nikola, güncesinin 1 Kasım 1906 tarihli sayfası Tobolsk vilayetinden gelen Tanrısal Adam Gregori ile tanıştık...” diye başlıyordu.

Rasputin artık saraya yerleşmiş, siyasi etkisi inanılmaz artmıştır. Lakabı Kutsal lambanın Çarlık koruyucusu”dur.

Devlet dairelerinde işi olanlar ona başvurmaktaydı. Bakanlara talimat veriyor, hatta bakan ve bürokrat atamalarında söz sahibi oluyordu. Rasputinizm ifadesinin ahlaki yozlaşma, bağnazlık, batıl inancın devlete hakim olması anlamlarının kavramsallaşmış adı olarak anılmasının kökü buradadır.

Kerensky “Pokrovskoye adındaki uzak bir Sibirya köyünden gelen bu cahil köylünün korkunç gücünü anlamak kolay değildir. Rasputin’in, Çar ailesinin özel ilişkilerinden Rus tarihine atlaması, tarihsel saçmalıklardan biri; dünya politikasına geçmiş gizli bir aile dramıdır. Bu olay benim, tarihin objektif kanunlarla yönetilmediği, tarihin akışını insan kişiliğinin yönettiği konusundaki inancımı desteklemiştir” demiştir.

Rasputin’in etkisi altındaki 10 yıllık tarihten bahsederken; 30 Aralık 1916’da Çar ailesinin yani Romanovlar’ın damadı Prens Feliks Yusupov’un sarayın gözdesi Rasputin’i öldürmesinin üzerinde 2 ay geçmeden, Ramanovların iktidarının sona erdiğini de unutmamak gerekir.

Bunun öncesinde hayat, işçi sınıfı açısından son derece güçleşmişti. Açlık ve yokluğa karşı, 17 Ekim’de Petersburg’daki Viborg bölgesinde Renault işyerinde ilk grev patlak verdi. Grevtüm fabrikalara yayıldı. Bu grev dört gün devam etti. Bu direnişe 181. Alayın askerleri de katıldı.

Yine 25 Ekim’de Bolşeviklere üye olmakla suçlanan Denizcilerin yargılanacakları gün, Petrograd işçileri “Savaşa son, kahrolsun savaş yanlıları ve ölüm cezasına hayır” pankartı altında büyük bir yürüyüş gerçekleştirdiler. 187.000 işçi greve gitti.

Toplumsal huzursuzluk, siyasal krize de yol açtı. Burjuvazi, yaklaşan fırtınayı fark ediyordu. Çar rejiminden acil taleplerde bulundular. Savaştan tabi ki zafer talep etmekteydiler, ancak bunun kadar önemli bir diğer talepleri de devrimin durdurulmasıydı. Örneğin Kadet Partisi’nin önde gelen temsilcilerinden Kişkin, Hükümetin yetersizliği ve beceriksizliğinin ülkeyi devrimin eşiğine getirdiğini” söylüyordu.

Kriz Kasım ayında derinleşirken, başta Kadet üyeleri ve İlerici Blok tarafından dile getirilen talepler artık radikalleşmişti. Çarlık otoritesi altında olmayan ve Duma’ya, yani parlamentoya karşı tam sorumlu olan bir kabine istediler.

Otokrasi bir çıkmazla karşı karşıya kalmıştı. İşçi sınıfı, köylüler ve askerler savaşın devamına karşıydılar. Almanya ile barış imzalanmadığı takdirde, büyük bir iç isyan doğacaktı.

Duma’ya bağlı bir hükümetle gelecek isyanın bastırılmasını isteyen burjuvazi ise savaşın devamını istiyordu. Rusya’daki demir, çelik ve kimya sanayisi gibi bazı sanayi kolları büyük ölçüde yabancı sermayeye aitti. Bunlar da çoğunlukla Fransız ve İngiliz şirketleriydi. 10 Kasım 1916 günü Çar A. F. Trepov’u, Sturmer’in yerine Başbakan olarak atadı. Başbakan, 19 Kasım’da Duma’da yaptığı konuşmada “Mütefiklerin Konstantinapol’ü Ruslara teslim edeceği” müjdesini veriyor ve “Rus halkı niçin kanını döktüğünü iyi bilmelidir” diye de ekliyordu.5

Çar bir taraftan A. F. Trepov’un bu konuşmasını yapmasına izin verirken, diğer taraftan Maklakov yolu ile Avusturya-Almanya bloğu ile barış anlaşması yapmanın yolunu da arıyordu.

Bunun ortaya çıkması, özellikle burjuvazinin büyük tepkisini doğurdu. Saray darbesi ile Çarı uzaklaştırıp, yerine daha “uysal” ve burjuvazi ile uyumlu çalışacak birinin arayışları başladı. Bütün plan, savaşı durdurmaksızın gelişmekte olan devrimi engellemek üzerine kuruluydu. İki gizli çevre oluşturuldu. Birinci çevre, başını Kerimov’un çektiği askerlerden, ikincisi ise Duma üyelerinden oluştu.1917 Şubat Devrimi’nden sonra geçici hükümette yer alan Prof. Milyukov, geçici hükümetin üyelerinin çoğunun bu toplantılara katıldığından bahseder.

Komplocuların amacı, II. Nikola’yı tahtan indirmek, yerine yaşı küçük oğlu Aleksey’i tahta geçirmek ve Çarın kardeşi Grandük Michael’i; büyüyünceye kadar, Aleksey’in vekili olarak atamaktı. Rasputin’in 17 Aralık’taki ölümü de zaten bu planın parçasıydı. Ancak bu planı fark eden Çar, 14 Ocak’a kadar Duma’nın toplantılarını ertelediğini ilan etti.

Ancak devrim hem saray darbesinin hem de otokrasinin planlarının boşa çıkması sonucunu doğuracaktı.Ocak ayında, başta Petrograd olmak üzere Moskova, Bakü ve Nizmi-Novograd’da büyük işçi eylemleri gerçekleşti. Ocak ayı boyunca 200.000 işçi greve katıldı. Genel grev düşüncesi her geçen gün yaygınlaşmaktaydı. Çar hükümeti; baskı, şiddet ve tutuklama dışında her hangi bir politika vadetmiyordu.

Bolşeviklerin çağrısı üzerine 14 Şubat’ta başlayan grev bir anda genişleyerek, Petrograd’daki 60 fabrikaya yayıldı. Başkentteki greve 500.000 işçi katıldı. Grev takip eden günlerde de devam etti. 22 Şubat’ta Putilov fabrikasının 20.000 işçisi fabrikayı kapatıp, kente yürümeye başladı. 24 Şubat’taki grev ve direnişe ise 200.000 işçi katılmıştı. İşçilerin sloganları Kahrolsun Çarlık, ekmek istiyoruz” idi. 25 Şubat’ta Petrograd’da sokaklar daha da hareketlenmişti. Gösteriler genel greve dönüşmekteydi. Polis ve işçiler arasında silahlı çatışmalar başlamıştı.

Petrograd Askeri Bölge Komutanı Kabalov, 28 Şubat’a kadar işlerinin başlarına dönmeyen işçilerin cepheye sevk edileceklerini ilan etti.

Çar ise durumun tam farkında değildi. General Kabalov’a Başkentteki düzensizliklere yarından itibaren bir son verilmesini emrediyorum” diye bir emirname gönderdi.

Kabalov, Şubat Devrimi’nden sonra sorgu yapan soruşturma komisyonuna bu emirle ilgili olarak Telgraf aynen şöyle diyor; 'YARINDAN İTİBAREN...' Ne yapacaktım? Bize ‘ekmek verin’ dediklerinde ekmek verdik ve bu iş bitti. Ama kızıl bayraklar üzerinde, şimdi 'kahrolsun otokrasi' yazıyor. Buna karşı ne yapılabilir! Çar ateş etmeyi emrediyordu” demekteydi.

Kabalov da üç kez ikazdan sonra, polis şeflerine ateş emri verdi. Kuzey ve Batı cephesi komutanlarından birlik takviyesi istedi.

26 Şubat günü başlayan büyük işçi yürüyüşü, bu emirle kurşun yağmuru ile karşılaştı. Gizli polis raporların göre Znamenskaya meydanında 40 işçi ölmüş, onlarcası yaralanmıştı. 26 Şubat gecesi, bu meydanda işçiler üzerinde ateş açmış olan Volinia Alayı askerleri, kendi aralarında yaptıkları toplantıda, bundan sonra göstericilere karşı silah kullanma emrini reddetme kararı aldılar. Bu pasif direnme kararı, ertesi sabah birden aktif saldırıya dönüştü ve eğitim takımının komutanı sabah erkenden bir üst subayla birliğe girdiğinde, erler tarafından ateş edilerek öldürüldü. Bu subaylara yapılan saldırı, bir işaret fişeği sonucunu doğurdu. Büyük işçi grevi, askerlerin de katıldığı silahlı bir direnişe dönüştü. Askeri birliklerdeki isyan yayıldı, büyüdü, subaylara saldırı hareketine dönüştü ve subaylar öldürüldü. Askeri birliklerdeki isyan ülkenin her yanına yayılmıştı.

Çarın bakanları, Marinski Sarayı’nda toplandılar. Ancak isyan tüm ülkeye yayılmıştı. Son çare olarak, General Kabalov’a olağanüstü hal ilan etme yetkisi verildi. Bu emir bile yayınlanamadı çünkü vilayet matbaası o sırada çoktan isyancıların eline geçmişti. Duma’nın toplandığı Torid Sarayı da bu sırada isyancılar tarafından abluka altına alınmıştı.

Duma komite Başkanı M. Rodzyanko son bir çare olarak, II. Nikola’ya şu telgrafı gönderdi, “Şimdi durum daha beterdir. Derhal önlem alınması gerekir. Yarın çok geç olacaktır. Son saate yaklaştık. Anayurdun ve hanedanın kaderi bu son saatte belli olacaktır”. Çar bu telgrafa, Duma’nın dağıtıldığını bildiren bir telgrafla cevap verir. Bu sırada silahlı isyancılar, binanın içerisine girmekteydiler. Duma’daki toplantıya yaklaşık 200 milletvekili katılmıştı. Toplantı on kişiden oluşan geçici bir komitenin kurulmasına karar vererek dağıldı.

Komite, M. V. Rodzyanko, V. V. Şulgin (milliyetçi), P. N. Milyukov (Kadet üyesi), Ş. İ. Şidlovski (Oktobrist), A. İ. Konovalov (İlerici Blok), V. A. Rzevski (İlerici Blok), L. N. Lvov (Sağcı), A. F. Kerenski (Trudovik) ve S. Çehidze’den oluşuyordu.

Çar Nikola ise hala durumun farkında değildi.

Bir gün önce Çariçe’ye gönderdiği mektupta “Bu tamamen bir serseriler hareketi. Genç oğlanlar ile kızlar oradan oraya koşuyor, ekmeklerinin olmadığını haykırıyor. Bunu sırf heyecan yaratmak için yapıyorlar. İşçiler diğerlerini çalışmaktan alıkoyuyorlar. Eğer havalar çok soğuk olsa, belki de evlerinden çıkmazlardı” diyerek, yaklaşan devrimi havaların sıcak gitmesine bağlıyordu.

Başkente “bozulan düzeni” sağlamak için Petrograd dışından büyük umutlarla getirilen askeri birliklerin isyancılara katılması üzerine artık yapacak bir şey kalmamıştı. 28 Şubat’ta Kabalov Genel Karargah’a son raporunu “Görevlerine sadık kalan birliklerin sayısı, 600 piyade ile 15 makineli tüfek ve 12 topla, 500 atlıdan ibarettir” diyerek geçti. Ama bu raporu gönderdiği Genel Karargah’ta bulunanlarla sadık dediği son birlikteki askerler de çoktan isyancıların safına katılmışlardı.

İsyanın ilk başlangıcı olan 26 Şubat’ta isyancı asker sayısı sadece 600 iken, bundan 3 gün sonra isyancılara katılan asker sayısı 170.000’e çıkmıştı.

Bu sırada Petrograd işçileri ile askerler kendi politik ve askeri merkezlerini oluşturmak için 27 Şubat gecesi, Petrograd İşçi Vekilleri Sovyeti’nin ilk toplantısını gerçekleştirmekteydiler. Tüm isyancılar ve askeri birlikler tek otorite olarak, Petrograd Sovyeti’ni tanıdıklarını ilan etmeye başlamışlardı. Çar hükümetinin bakanlarının çoğu da isyancılar tarafından tutuklanmıştı. Duma içerisinde oluşturulan geçici komite, İşçi-Asker Sovyeti’nin otoritesini kabul etmek zorunda kalmıştı.

1 Mart 1917 günü İşçi-Asker Temsicileri Sovyeti ilk bildirgesini yayınladı. Bildiride dikkat çeken hükümler, tüm birliklerin komutasının en alt rütbeden olan askerler arasında seçilecek komitelere devredileceği, birlikte bulunan silahların hiç birinin subaylara verilmeyeceği, silahlar konusunda tek yetkinin komitelerde olacağı, İşçi-Asker Vekilleri Sovyeti’nin emir ve kararlarından çıkılmayacağı yönündeydi. Yine Petrograd Sovyeti yürütme komitesi, bölge komiteleri ve işçi milisleri oluşturmaya karar verdi.

Aynı gece Duma içerisinde kurulan Geçici Komite ile Sovyet Temsilcileri olan Menşeviklerden N. S. Çehidze, N. D. Sokolov, N. N. Suhanov, Y. M. Steklov ve Sosyalist Devrimci V. N. Filipovski buluştular. İktidar sorunu bu masada tartışıldı.

Sukhanov toplantıda “Çarlığın yerine geçecek iktidar, mutlaka burjuva iktidarı olmalıdır. Trepov ve Rasputin’in yeri, yalnız Duma’daki İlerici Blok liderleri tarafından doldurulabilir ve onlar tarafından doldurulmalıdır. Bizim ulaşacağımız çözüm böyle olmalıdır. Yoksa devrim başarıya ulaşmaz” demekteydi. Bu sözlerinin gerekçesi olarak “Demokrasi bir güç halinde değildir. Kendine ait bir politik örgütü yoktur. Bir iktidar organı olmaksızın devlet makinesinin işletilemeyeceğini bilmek gerekir. Yeni bir devlet mekanizması yaratmak hayaldir” der ve ekler; Mevcut devlet mekanizması sadece Milyukov’a itaat edebilir. Çehidze’ye itaat etmez. Başka bir iktidar mekanizması olmadığı gibi yenisi de hemen kurulamaz”.

Aynı mantıkla, Menşevikler ve Sosyalist Devrimcilerin iktidara talip olmadığını söyleyen Şulgin “Bizler hükümetin kanadı altına sığınmışken onu övmek ya da ondan şikayet etmek için doğmuşuz ve yetiştirilmişiz. Bizlerin milletvekili sıralarından, hükümet sıralarına geçmemiz için imparatorluk gücünün koruması altında olmamız gerekir” demekteydi.

Devrimin seçilmiş sözcüleri olan Sovyet liderleri, 1917 Şubat Devrimi’nden korkmuşlardı.

Leon Trotski, sovyet temsilcilerinin bu tutumun “Rus devletinin efsanevi tarihi, Slav halklarının İskandinav prensliklerine gönderdikleri elçilerin, İskandinav prenslerine 'Gelin bize hükmedin ve prensimiz olun' diye yalvardıkları kronikle başlar” diyerek alaya alıyordu.

Hükümet olmama iradesi o derece güçlüdür ki, iktidarı devretmeye hazır olduklarını ifade ederken, hükümet listesine karışılmayacağı konusunda da güvence verdiler. Sadece siyasal taleplerinin bir listesini sunular.

Bu talepler;

  1. Bütün politik ve dinsel tutuklular için genel af,

  2. İfade, dernek kurma, toplanma özgürlüğü ve grev hakkının güvence altına alınması,

  3. Toplumsal rütbe, ulusal ve dinsel bütün sınırlamaların kaldırılması,

  4. Polisin dağıtılarak, milis gücü kurulması,

  5. Yerel hükümet organlarının demokratik seçimle oluşması,

  6. Kurucu meclisin toplanması ve hükümetin kurucu meclis ve gelecekteki rejimle ilgili olarak herhangi bir program önermemesi, herhangi bir önlem almaması,

  7. Devrimci alayların kentten çekilmemesi, silahtan arındırma yönünde herhangi bir girişimde bulunulmaması,

  8. Askerlere sivil hakların tanınması olarak ifade edilmişti.

İsyanın asıl nedeni olan, sokaktaki isyancıların acil taleplerinden toprak, barış ve sekiz saatlik iş günü gibi taleplerden hiçbiri listede yer almamıştı. Sovyet temsilcileri; bu taleplerin Duma Geçici Komitesini korkutacağı, korktukları için de hükümet kurmaktan vazgeçebilecekleri düşüncesindeydiler.

Duma Geçici Komitesi, genel olarak bu taleplere itirazları olmadığını ifade etti ancak Milyukov, gelecekteki hükümet biçimi konusundaki itirazını sundu.

Hükümet biçimi ile ilgili olarak uzlaşma metni kayıtlara şu şekilde geçti; Ülkede hükümetin biçimini ve Anayasa’yı belirlemek üzere; evrensel esasa eşit, doğrudan seçme ve gizli oya dayalı bir Kurucu Meclis toplanması için derhal hazırlıkların yapılması”.

E rtesi gün 2 Mart’ta yeni hükümet açıklandı. İçişleri Bakanı ve Başbakan G. E. Lvov, Dışişleri Bakanı P. N. Milyukov (Kadet üyesi) Savaş Deniz Bakanı A. İ. Guçkov (Oktobrist), Ulaştırma Bakanı N. Y. Nekrasov (Kadet üyesi), Ticaret ve Sanayi Bakanı A. İ. Konovalov (İlerici Blok), Maliye Bakanı M. İ. Tereşenko, Eğitim Bakanı A. A. Manuvelov (Kadet üyesi), Tarım Bakanı A. İ. Şingarov (Kadet üyesi), Adalet Bakanı A. F. Kerenski (Sosyalist Devrimci) ve Başsayman İ. V. Godven Geçici Hükümet’i kurdular.

Geçici hükümetin arzusu II. Nikola’nın tahtan feragat ettirilmesi, oğlu Aleksey’in tahta geçirilmesi, Çarın kardeşi Michael’in de vekil olarak tayin edilmesiydi. Çar, oğlunu tehlike altına atmak istemediğinden kardeşi Michael lehine tahtan çekildiğine ilişkin belgeyi imzalayacağını ifade etti ve imzaladı. Ancak, Grandük Michael isyanın büyüklüğünü bildiği için tahtta talebi olmadığını ifade edince, Romanov ailesinin Rusya’daki egemenliği hem fiilen hem de hukuken bitti. Ama Rusya, hükümetin kurulmasıyla sakinleşmedi.

Hükümetin kurulmasının üzerinden 2 hafta geçmeden, ülkenin her yerinden köylülerin toprakları işgal ettikleri ve büyük toprak sahiplerinin malikanelerini yağmalamaya başladıklarının haberleri gelmeye başladı. 12 Mart’ta Hükümet köylü ayaklanmasını yatıştırmak için Çar II. Nikola’ya ait arazilerin Hazine’ye devredildiğini ilan etti. 17 Mart’ta yayınladığı bildiri ile de toprak reformu meselesinin Kurucu Meclis tarafından çözülmesi gerektiğini duyurdu ve 21 Nisan’da toprak sorununu incelemek üzere, Toprak Komitesi kurulacağını ilan etti. 20 Mayıs’ta ise bu komitenin çalışma ilkeleri ile ilgili genelgeyi yayınladı.

Lenin’in ifade ettiği gibi Şubat Devrimi sonrasında, ağırlıklı olarak liberallerden ve toprak sahiplerinden oluşan hükümetin oluşumuyla birlikte ikili bir iktidar ortaya çıkmıştı. Devrim’in öncü gücü ve Devrim’in dinamik temsilcilerinden oluşan işçi-asker-köylü temsilcileri Sovyeti ile Geçici Hükümet, bir anlamda iktidarı paylaşmaktaydılar.

Lenin; ikili iktidarı tarif ederken, İkili iktidar neye dayanıyor?” sorusuyla yola çıkar ve bu soruyuGeçici Hükümet’in, burjuvazi hükümetinin yanında, henüz güçsüz, tohum durumunda ama gene de gerçek, söz götürmez ve büyüyen bir varlığı olan bir başka hükümetin: işçi ve asker vekilleri sovyetlerinin kurulmuş bulunmasına dayanıyor” diye yanıtlar.


Tarihsel olarak, 1871 Paris Komünü’nü örnek verir ve aynı tipte olduğunu söyler ve;

  1. İktidar kaynağı, bir parlamento tarafından daha önce tartışılmış ve onaylanmış bir yasa değildir. Fakat, kitlelerin bulundukları yerde aşağıdan yukarı, doğrudan inisiyatifidir. Bugünlerdeki bir ifadeyi kullanmak gerekirse dolaysız ele geçirmesidir.

  2. İktidar kaynağı, halktan kopuk ve halka karşı kurumlar olan polis ve ordunun yerine, tüm halkın doğrudan silahlanmasıdır. Bu iktidar altında, kamu düzeninin korunması, silahlı işçi ve köylüler, silahlı halk tarafından sağlanır.

  3. Görevliler ve bürokratlar ya halkın doğrudan iktidarıyla kaldırılırlar ya da özel bir denetime alınırlar. Seçimle göreve gelirler. Bunun da ötesinde halkın ilk talebinde geri çağrılabilirler ve böylece burjuva kıstaslarına göre yüksek maaş alan, ayrıcalık sahibi bir kesim olmaktan çıkartılırlar, işinin ehli bir işçinin ortalama maaşından daha fazla kazanmayan, özel işleri olan işçilere dönüştürülürler” diye de ekler.

Lenin’in ikili iktidar olarak ifade ettiği iktidarın iki gücü arasında koordinasyonu sağlamak için 7 Mart’ta Sovyet içerisinden Cehidze, Steklov, Shonov, Filipovski ve Skolbelev’den oluşan bir “İrtibat Komisyonu” oluşturuldu.

Savaş konusu gündemin birinci sırasını işgal etmeye devam etmekteydi.12 Mart’ta Petrograd’da ve Moskova’da yapılan büyük mitinglerde “barış” bir kez daha kitleler tarafından talep edildi. Ancak Geçici Hükümet’in bakış açısı farklıydı.

Milyukov, 23 Mart’ta bir gazeteye verdiği mülakatta “Rusların, Konstantinopol ile Boğazları talep etmesi gerçeği, Türklerin ulusal haklarını ihlal ettiğimiz anlamına gelmez ve bizi hiç kimse, ilhakçı eğilimler taşımakla suçlayamaz. Çargrad’a (Çar kenti; yani Konstantinopol’e) sahip olmak asırlardır Rusların ulusal amacı olarak kabul edilmiştir” diyordu.

Kerensky, Dışişleri Bakanı’nın bu saplantısını, kabine içerisine de taşıdığını söyler; Milyukov, davranışını haklı göstermek için şunları söyledi, ‘Zafer demek İstanbul demektir ve İstanbul demek de zafer demektir. Bundan ötürü, halka durmadan İstanbul’u hatırlatmamız gerekir’ Milyukov’un bu sözlerine Guckov şu sert cevabı verdi, ‘Eğer zafer İstanbul demekse, o halde önce zaferden söz ediniz. Çünkü zafer İstanbul’suz da olabilir ama İstanbul zafersiz olamaz... İstediğinizi istediğiniz şekilde düşünebilirsiniz ama her şeyden önce cephede morali yükseltecek şeylerden söz etmeniz gerekir’.

Milyukov’un Boğazlar sorunu üzerinde bu kadar durması, herkesi şaşırtıyordu. Milyukov, General Alekseyev’in Boğazlar’da herhangi bir askeri manevraya karşı olduğunu, Guckov ve benim kadar biliyordu. Bundan başka, bir tarihçi olarak, General Kuropatkin’in 1909’daYayımladığı Rus Ordusu’nun Görevleri adındaki kitapta söylediği şu sözleri de bilmesi gerekirdi: ‘Rusya’nın İstanbul’u ve Çanakkale’yi ilhak etmesi yalnız zararlı değildir; böyle bir ilhak aynı zamanda, bu tehlikeli yerin korunması için yapılacak uzun, silahlı bir mücadele tehlikesini de göze almak demektir’”.

Boğazlar üzerindeki bu yorum, emperyalist bir niyeti ifade ediyordu. Sovyet içerisinde, bu mülakat büyük bir tepki doğurdu.

Lenin, Şubat Devrimi patladığında İsviçre’deydi. Devrim’in hemen ardından Rusya’ya dönüş yollarını aramaya başladı. 3 Nisan’da mühürlü bir vagonla” Almanya üzerinden Petrograd’a ulaştı. Lenin’le beraber 32 sürgün de aynı trendeydi. Bunların 19’u Bolşevik, diğerleri ise diğer parti ve gruplarındandılar.

Lenin, Finlandiya tren istasyonunda coşkulu bir şekilde karşılandı. Lenin’in istasyonda yaptığı konuşmada devrime yön verecek, yeni bir yol önermekteydi.

Konuşmasına Şubat Devrimi’ni selamlayarak başlayan Lenin, Yağmacı emperyalist savaş, bütün Avrupa’da bir iç savaşın başlangıcı olmuştur... Dünya sosyalist devriminin şafağı sökmek üzeredir. Almanya’da her şey mayalanma halindedir. Yarın, her an Avrupa emperyalizmi çökmek üzeredir. Başarmış olduğumuz Rus Devrimi bunun başlangıcının ve yeni dönemin açıldığının işaretedir” diye konuştu.

Geldiği günlerde halen devam etmekte olan Rus Sosyal Demokrat Parti/Bolşeviklerin konferansında, devrime yön verecek “Şimdiki devrimizde Proletaryanın görevleri” başlıklı Nisan Tezleri isimli yeni programı konferansa sundu.

Konferansa sunulan metinde ileri sürülen başlıca görüşler şunlar oldu;

  1. Devam eden savaş emperyalist bir savaştır. Her türlü ilhakın sözle değil, gerçekten reddedilmesi temelinde, bütün kapitalist çıkarlar ile bağların tam ve gerçek bir biçimde kopartılması ile savaşa derhal son verilmelidir.

  2. Geçici Hükümet’e hiçbir biçimde destek verilmemelidir.

  3. Parlamenter bir cumhuriyet değil, bütün ülkede tepeden tırnağa, bir işçi sovyetleri, tarım emekçileri ve köylü vekilleri Cumhuriyeti kurulmalıdır.

  4. Bütün büyük toprakların zoralımı gerçekleştirilmelidir. Ülkedeki bütün toprakların yönetimi tarım emekçileri ve köylü vekilleri sovyetine devredilmelidir.

  5. Ülkedeki bütün bankalar Sovyet denetiminde tek bir ulusa banka halinde birleşmelidir.

  6. Toplumsal üretimin ve ürünlerin dağıtımı, Sovyetlere devredilmelidir.


Bu konferansın özelliği ilk yasal konferans olmasıdır. 1917 Şubat Devrimi’nden önce Bolşevik partisi, bir yeraltı örgütü idi. Yasadışı bir partiydi ve buna üye olmak tutuklanma, sürgün ve kürek cezası ile cezalandırılıyordu. Önceki konferansların çoğu yurtdışında gerçekleşmişti.

Nisan Konferansı sonrasında, Milyukov’a ve Guçkov’a yönelen ağır eleştiriler sonrasında, Geçici Hükümet bu iki ismi dışarıda bırakan yeni bir koalisyon hükümetini, Sovyet Yürütme Komitesi’ne sundu ve bu kabine onay aldı.

Haziranda Petrograd’da başlayan gösterilerin yayılması ve toplumsal olayların genişlemesi üzerine, Başbakan G. E. Lvov görevinden ayrıldı. A. F. Kerenski, Savaş ve Deniz Bakanlığı yanında Başbakanlık görevini de üzerine aldı.

Ağustos ayında, Rus Ordusu’nun Batı Cephesi’nde Alman Ordusu’nun taarruzunu durduramaması ve ardında Riga’nın elden çıkmasının ardından General Kornilov’un Geçici Hükümete karşı askeri darbe teşebbüsü geldi. Kerenski, Kornilov darbesini önledi ancak Eylül ayından itibaren Bolşeviklerin, İşçi-Asker-Köylü Temsilcileri Sovyeti’nde çoğunluğa geçmesi, Menşevik ve Sosyalist Devrimcilerin desteklerini yitirmesi nedeniyle, artık siyasal gücü de azalmıştı. Lenin’in “Tüm iktidar Sovyetlere” çağrısı etrafında, Rus Devrimi artık yeni bir döneme doğru yol almaktaydı. Bolşevikler 25 Ekim’de (6 Kasım) iktidara hakim oldular. Geçici Hükümet dağıldı. Kerensky ise yurt dışına kaçtı.

Rusya’da Ekim Devrimi’nden farklı olarak, Şubat Devrimi bir siyasi grup tarafından örgütlenmiş değildir. 26 Şubat günü başlayan büyük işçi yürüyüşünde, Znamenskaya Meydanı’nda 40 işçi öldü, ertesi gün ve daha sonraki günde isyan daha da büyüdü ve isyancı askerler tüm kışlalara hakim oldular. İşçi Temsilcileri Sovyeti önemli bir güçtü. Ancak isyanı takip eden günlerde Asker Temsilcileri Sovyeti de bu harekete katıldı. Sovyet, isyancıların iradesini temsil eder hale gelmişti. Geçici Hükümet gücünü, yıkılan imparatorluktan ya da kendi varlığından değil, Sovyetten almıştı.

İktidar olabilmek için, önce iktidara talip olmak gerekir. Bolşeviklerin, Sovyet içerisinde gücü ele almalarından itibaren de Şubat Hükümeti’nin varlık nedeni ortadan kalkmıştı. Çünkü Bolşevikler, Sosyalist Devrimcilerin sağ kanadı ya da Menşevikler gibi beklemek taraftarı değildiler.

Karl Marks6Bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm verilmezse, …altüst oluş dönemi hakkında da, bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi göz önünde tutularak, bir hükme varılamaz; tam tersine, bu değerlendirmeleri maddi yaşamın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir” der.

Şubat ve Ekim Devrimlerine giden süreci, Rusya’nın 19. yüzyılda yaşadığı ekonomik, sosyal, siyasal ve toplumsal değişimden ayrıştırmak; değişimi politik figürler üzerinden anlamak, algılamak ve onlara bağlamaya çalışmak metafizik kaderciliğin bir türünü oluşturur. Peygamberinin ne dediğine bakarak bir din anlaşılamayacağı gibi, siyasal ve toplumsal olaylar, sadece o olayda rol olan ya da önderlik yapan kişilere bakılarak tahlil edilemez.

EKİM 1917 DEVRİMİ ve İÇ SAVAŞ

25 Ekim’de Kışlık Saray Kızıl Muhafızlar ve silahlı işçi birlikleri tarafından kuşatıldığı saatlerde, Tüm Rusya Sovyetleri 2. Kongresi toplanmıştı. Bu toplantıda artık Bolşevik grup, siyasal olarak da delege sayısı açısından üstün durumdadır. Kongreyi Menşevik grup ve Sosyalist Devrimci grup, isyanı ve kışlık sarayın kuşatılmasını protesto ederek terk ettiler.

Bu kongrede tarihi olarak alınan kararlar, aslında Lenin’in Nisan Tezleri’nde ve daha sonra yayınladığı tüm bildirilerde sunduğu acil programdır.

Birinci karar Almanya ile savaşı sonlandırmayı hedefleyen barış deklarasyonunun kabulü; ikincisi büyük toprak sahiplerinin, kiliselerin ve manastırların elindeki araziye tazminatsız el konması ve topraksız köylüye dağıtılmasıydı. Bu yaklaşık 150 milyon hektar tarım arazisi demekti.

Kongrede Devrim Hükümeti kurulmasına da karar verildi. Molotov anılarında, bakan kelimesinin burjuva hükümetlerini çağrıştıracağı gerekçesi ile bakan yerine makamın Fransızca bir kelime olan komiser olarak tanımlanmasına karar verildiğini söyler.

Halk Komiserleri Konseyi olarak tanımlanan Devrim Hükümeti’nin ilk Başkanı ise Lenin oldu. Bu karar Sovyet Kongresinde oy birliği ile kabul edildi.

Ekim 1917’de kurulan; V. İ. Lenin’in ilk kez Nisan Tezleri’nde ve daha sonra yayınladığı tüm belgelerde ifade ettiği gibi, Bolşevik Hükümeti’nin ilk gündemi, Almanya ile devam eden savaşın nihayete erdirilmesiydi. Lenin’in sloganı "ilhaksız, tazminatsız hemen barış" idi. Ordu’nun savaşa devam etmesi fiilen de mümkün değildi. Çünkü Şubat Devrimi ile Ekim Devrimi arasında kitlesel firarlar hızlanmıştı. Kafkas Cephesi’ndeki 1 milyon kişilik ordu adeta erimişti. Batı Cephesi’ndeki durum da farksızdı. Sovyet Hükümeti Almanya ile hemen barış görüşmelerine başladı, Aralık 1917’de ise ateşkes ilan edildi. Lenin’in talimatı, anlaşmanın hemen imzalanmasıydı. Bu talimat gerçekleşmeyince, Alman Ordusu yeniden saldırdı ve hiç bir direnişle karşılanmaksızın Petrograd’a kadar yaklaştı. Lenin bu durumu utanç verici bir bozgun olarak tanımlar. Bolşevikler Almanya ve Avusturya’daki kitlesel grevlere bel bağlamışlardı. Devrimin coşkusu, Rusya’yı hazırlıksız yakalamıştı.

3 Mart 1918 tarihinde çok ağır koşullarda Brest-Litovsk Anlaşması imzalandı. Polonya, Baltık ülkeleri (Estonya, Litvanya ve Letonya) Belarus’un bir kısmı Almanya’ya, Kars, Ardahan ve Batum Osmanlı Devletine bırakıldı, Ukrayna üzerindeki egemenlikten de vazgeçildi.

Sovyet Hükümeti dağılan ordu yerine İşçi-Köylü Kızılordusu’nu örgütlemeye karar verdi. Bu görev Troçki’ye verildi. “Düzenli ordu” fikri, aslında Lenin’in henüz Eylül 1917’de yayınladığı Devlet ve Devrim isimli broşüründe ifade ettiği şekilde Halk milisleri” fikrine tersti. Ancak somut koşullar profesyonel orduyu dayatmıştı.

Brest-Litovsk Anlaşması’nın imzalanması, doğal olarak Çarlık Rejimi’nin müttefiki olan Fransa, İngiltere ve Japonya’yı öfkelendirdi. İmzanın hemen ardından, İngiltere ve Fransa donanması, Kuzey Denizi’nde Murmansk ve Arhangelsk’e çıkarma yaptılar ve Ekim Devrimi’ne karşı isyanı desteklemek için “Rusya’nın Kuzeyi Hükümeti”ni kurdurdular.

Yine Karadeniz’de Odesa Limanı Fransız ve İngilizler tarafından işgal edildi. Rusya kuzeyden ve güneyden tam anlamıyla abluka altına alındı.

Bu arada iç savaş son derece şiddetli bir şekilde başlamıştı.

Kuzey Kafkasya’da Generaller Kornilov, Alekseyev ve Denikin, Çarlığa ve aritokrasiye bağlı subaylardan oluşan “Gönüllüler Ordusu”nu kurdular. Yine Sovyet Hükümeti’ne karşı olan Don Kazakları da Krosnov ve Mamontov komutasında ayrı bir ordu kurdular.

Emir komuta anlamında birbirinden bağlantısız gibi duran isyancıların “Beyaz Ordu” ismini tercih etmeleri üç farklı durumla ilişkilendirilir. Birincisi Devrimci “Kızıl Ordu”nun politik olarak karşıtlığını ifade için kullanılmıştır. İkinci neden de “Beyaz” renginin mutlak monarşiyi simgelemesidir. Yine Rus İmparatorluk Ordusu’nda özel bazı birliklerin kıyafetlerinin “Beyaz” renkte olması da üçüncü bir nedendir.

Kontrolü altındaki bölgelerde, Sovyetlere bağlı tüm kadroları yok etmeye başlayan Beyazlar, Rusya’ya yeniden düzen getirmeyi amaçladıklarını ilan ettiler.

Genel olarak, Beyaz Ordu Rus milliyetçisiydi. Etnik farklılıkları reddediyorlardı. Beyaz Ordu, büyük oranda çok uluslu birleşik bir Rusya’nın var olması gerektiğine inanıyordu. Bunun için Çarlık Rusyası’nın toprakları üzerinde self-determinasyonu reddetmekteydi. Beyaz Ordu üyeleri arasında anti-semitizm (Yahudi karşıtlığı) yaygındı. Bolşevik Hükümet ise her türlü anti-semitik propagandayı ve uygulamayı yasakladığı gibi ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını tanıdığını ilan etti. Batılı destekçiler bu durumdan rahatsızlıklarını dile getirirken, desteklerini yine de sürdürdüler.

Yaklaşık 100.000 Yahudi, Ukrayna’da Beyaz Ordu’ya bağlı birlikler tarafından katledildi. Winston Churchill bizzat, General Denikin’i Yahudilere karşı saldırılar konusunda uyardı ve şunları söyledi, “Görevim Rus milliyetçiler için parlamentonun (İngiliz Parlamentosu) desteğini kazanmaktır. Fakat gönüllülerden oluşan orduların kontrolleri altındaki bölgelerde Yahudilere karşı uyguladıkları şiddet bu durumu oldukça zorlaştırmaktadır”.

Beyaz Ordu liderlerinin çoğu katı bir otokrasi yanlısıydılar. Çoğulculuğa ve siyasi partilere son derece mesafeliydiler. Özellikle Bolşevik karşıtı ve vatansever olmaları dışında, belli bir ideolojisi olan ve birleştirici rol üstlenen bir liderleri yoktu.

Beyaz Hareket’e bağlı ordular, yönetimin tek elde toplanması ve daha etkili bir şekilde sürdürülebilmesi konusunda anlaşmaya vardılar ve “Üstün Yetkili Rusya Valisi” adını verdikleri bir makam ortaya çıkardılar. Bu makama gelen kişiler arasında sadece Amiral Alexander Kolçak öne çıkan bir liderdi.

Hareketin dış politika için belirlenmiş, kesin bir planı da yoktu. Almanya’ya karşı izlenecek politika konusunda bile kendi içerinde bir fikir birliği yoktu. Bazıları işbirliğini savunurken bazıları ise müttefikliğe kesin bir şekilde karşı çıkmaktaydı. Fransa ve İngiltere gibi müttefiklerine ters düşmemeye dikkat ediyorlar; siyasal olarak monarşi fikrini öne çıkarmaya gayret ediyorlardı.

Ancak yine de ideolojik bir birlik yoktu. İdeolojik birlik olmayınca siyasal birlik de ortaya çıkmadı. Karşı devrim cephesi monarşistler, cumhuriyetçiler, sağcılar, Kadet yandaşları gibi çok çeşitli gruplardan oluşuyordu. Beyaz Ordu liderleri arasında sadece General Lavr Kornilov ve General Anton Denikin monarşizm yanlısı değillerdi. General Pyotr Nikolayevich Wrangel, monarşizm yanlısı olmasına rağmen askerleri için Cumhuriyetçi bir Rus Hükümeti kurulması gerektiğini savunuyordu. Bununla beraber diğer siyasi partiler de Bolşevik karşıtı Beyaz Ordu Hareketi’ni destekliyorlardı. Bunlar arasında Lenin’in ve Bolşeviklerin gerçekleştirdiği 1917 Ekim Devrimi’ne karşı çıkan Sosyalist Devrimci Parti ve diğer partiler örnek olarak gösterilebilir. Fakat zaman ve mekana bağlı olarak, Beyaz Ordu destekçileri olan, sağ kanata mensup kişiler iç savaş sırasında Kızıl Ordu’ya bağlılık yemini ettiler.

İç savaş, yoğunluklu olarak, Güney Kafkasya, Kuzey ve Batı’da olmak üzere çeşitli cephelerde 1922 yılına kadar devam etti. Ülke harabe haline geldi ve yaklaşık 7.000.000 insan hayatını kaybetti.

Savaş ülke ekonomisini de harabe haline getirdi. Fabrikalar ve köprüler yok edildi, hayvan sürüleri, ham maddeler yağmalandı, madenler sular altında kaldı ve üretim araçları büyük hasar gördü. Sanayi üretim değerinin, 1913 yılındaki değerin 1/7’sine; tarımdaki üretim değerinin ise 1/3’e kadar gerilediği tahmin ediliyor.

Pravda Kasabalardaki işçiler ve bazı köyler açlıkla mücadele ediyor. Demiryolları çok büyük güçlükler altında işlemeye çalışıyor. Evler bakımsızlıktan ve terk edilmişlikten çöküyor, kasabalar ise döküntü halini almış durumdalar. Salgın hastalıklar yayılıyor ve ölümcül grevler nedeni ile sanayi tükenme noktasına geldi” demekteydi.

1921’de ülkedeki çalışabilir madenlerin ve fabrikaların seviyesi I. Dünya Savaşı’na göre %20 oranında azalmıştı. Birçok önemli malzemenin üretiminde ise daha büyük düşüşler yaşandı. Örneğin, pamuk üretimi savaş öncesi seviyeye göre %5’e, demir üretimi ise savaş öncesi seviyeye göre %2’ye düştü.

1921 yılına gelindiğinde, ekili arazilerin oranı savaş öncesi ekili alanlara göre %62’lere kadar geriledi. Hasattan alınan toplam verimin oranı %37 oldu. 1916 yılında ülkede 35 milyon at varken bu sayı 1920’de 24 milyona, sığır sayısı ise 58 milyondan 37 milyona düştü.

1917’de 3 milyondan fazla olan sanayi işçisi sayısı, 1922’de 1,2 milyona düştü. Aynı şekilde 1921’deki milli gelir 1913’tekinin 1/3’ü kadar düştü.

Bolşevikler, Ekim Devrimi’nden sonra, Sovyet İktidarı’nı kabul eden bütün partilerle birlikte çalışmayı kabul ettiler. Ancak iç savaş sırasında bu partiler fiilen karşı devrimci konuma düştüler ve uzlaşma zemini de böylece ortadan kalktı.

Bu kadar ağır bir tablodan Bolşevik İktidarı’nın sağlam çıkması, işçi sınıfının ve köylülüğün desteği sayesinde olmuştur.

1922 yılının sonunda Rusya, Federe SSC, Ukrayna, Belarus ve Kafkasya Federe SSC birleşerek SSCB’yi kurdular.

UKRAYNA

Çarlık nüfusunun beşte biri Ukrayna'da yaşıyordu; toprakları Rusya'nın en bereketli topraklarıydı, Rusya'nın en modern sanayileri Ukrayna'da kurulmuştu, tıpkı sanayinin yönetici kadrosu gibi, sanayi işgücü de, esas itibariyle Büyük Ruslar'dan meydana geliyordu; Ural'daki kaynaklar nispeten az gelişmiş kaldığı sürece Ukrayna kömürü ve demiri bütün Rus sanayi için gerekliydi.

Ukrayna milli hareketi ,Şubat Devrimi ile birlikte ortaya çıktı. Bu çıkışta kendisine üç önder buldu.

Bunlar Ukrayna 'nın Tarihi kitabın yazarı ve daha sonra 1923’te Sovyet döneminde Ukrayna Bilimler Akademisi'ne başkan seçilen Profesör Hruşevski', 1905 sürecinde rol almış Vinniçenko ve gazeteci Petliyura idi.

Mart 1917'de Hruşevski'nin başkanlığında, sosyalist devrimcileri,sosyal demokratları, sosyal-federalistleri (Ukraynalı radikal bir grup) ve milli azınlıklan temsil eden merkezi bir Ukrayna Radası (ya da Sovyeti) kuruldu.

Hemen akabinden nisan ayında toplanan Ukrayna kongresi  Rada'yı temsiliyet açısından onayladı. Rada kuruluşu ardından hemen siyasal bir fonksiyon yüklenmedi. Fakat süreç içerisinde 600 üyeli bir parlamento olarak ortaya çıktı.

Defalarca . Petrograd Geçici Hükümeti ile görüşmelerde bulunmak için gösterdiği çabadan sonra Rada 13 Haziran 1917'de "Rusya'dan ayrılmamak ve Rus devleti ile ilişkilerini kesmemekle beraber", "özerk Ukrayna Cumhuriyeti'nin" kurulduğunu ilan eden bir kararname yayınladı.

Bir parlamento olarak kabul edilen RADA , hükümet görevlerini yerine getiren bir "genel sekreterlik" kurarak başına Vinniçenko'yu getirdi. O zamana kadar işi oyalama politikaları ile idare etmeye çalışan Petrograd Geçici Hükümeti ise biraz gönülsüz bir şekilde , ileride Tüm Rusya’da kurulacak “ Kurucu Meclis”'in “nihai kararına bağlı kalmak kaydıyla bu özerkliği tanıdı.

Fakat bu sonuç Rada'nın ve genel sekreterliğin güçlü oluşundan çok Geçici Hükümet'in güçsüzlüğünün bir belirtisiydi.. Toprak sorunu gibi tüm temel sorunları “Kurucu Meclis”in kuruluşuna erteleyen Geçici Hükümetin bu politikası aslında genel politik kararsızlığının somut bir yansıması gibiydi.

Petrograd'da Ekim Devrimi'nden sonra ,merkezi otoritenin fiilen çöküşü, hareketi bağımsızlığa doğru daha çok itti. 7/20 Kasım 1917'de Rada, "Rus Cumhuriyeti'nden ayrılmamak, onun birliğini devam etirmek", "eşit ve özgür halklar federasyonu" haline gelmesi için ona yardım etmek niyetinde olduğunu”beyan ederek, bir Ukrayna Halk Cumhuriyetinin kuruluşunu ilan etti.

Rada’nın kuruluşu ile birlikte yürütme fonksiyonu yüklenen “Genel Sekreterlik” isim değiştererek Hükümet olarak anılmaya başlandı., Vinniçenko başbakanlığa, Petliyura da askeri işler sekreterliğine getirildi.

İlk dönemde Lenin’in liderliğini yaptığı Sovyet Hükümeti ile olan ilişkilerin sıkıntısın geçtiği söylenebilir. Hatta bağımsız ilan edilmesine rağmen 29 Kasım/12 Aralık 1917'ye kadar demiryolu işçilerinin ücretlerini ödemek için, Petrograd Devlet Bankası'ndan para istemeye devam edilmiştir. Bu talebin reddedilmesi üzerine Rada' Aralık1917'de kendi banknotlarını tedavüle çıkartır.

Kısacası gerginliğin artması devrimin hemen 1 ay sonrası başlamıştır. Bu arada 1917 yaz döneminde , tüm Rusya’da olduğu gibi Ukrayna'nın çeşitli bölgelerinde Sovyetler kurulmaya başlamıştı. Özellikle Kiev'de, bir İşçi Temsilcileri Sovyeti ile, bir Asker Sovyeti ortaya çıktığı görüyoruz. Ekim Devriminden sonra Ukrayna’nın çeşitli bölgelerinde kurulan Sovyetler birleşti. Bu Sovyetlerin,Petrograd’daki büyük Sovyet Kongresi ve Sovyet Yürütme komitesinin bir parçası olduğunu tabi ki inkar etmemek gerekir.

Bu durum Rada hükümetinin protestolarına neden oldu.Fakat asıl krizin ortaya çıkışı ,1917 /ağustosunda Petrograd’da askeri darbeyi de tezgahlayan General Kornilov’un Beyaz ordu adına Don Kazaklarının liderlerinden Kaledin ile birlikte Don bölgesinde anti-Bolşevik bir ordu kurmalarıdır.

Sovyet hükümetinin ile Rada'nın ilişkileri iç savaşın başlangıcında , askeri bir krize dönüşmüş oldu. Krizi tetikleyen ikinci bir adım Rada’nın, tüm Ukrayna birliklerini Ukrayna'ya geri çağırması ile çıktı. Bu iç savaşta cepheyi güçlendirmeye çalışan Sovyet birliklerin zayıflatmak olarak görüldü.Rada’nın tüm bunları üstüne , Ukrayna topraklarındaki Sovyet birliklerini ya da Kızıl Muhafız birliklerini silahsızlandırmaya başlanması krizin en yüksel seviyesine çıkmasına neden oldu.

Kiev'deki  Arsenal Ayaklanmasının silahlı işçileri 17 kasım 1917

Bu krizin yükselmesinde rol oynayan , “Don Kazakları” meselesinin üzerinde ise ayrı bir şekilde durmak gerekir. Kazaklar ("Cossacks"), Moskova İmparatorluğu zamanında sınır bölgelerinde 15. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar düşmana saldırı için kullanılmıştır. Rus Çarları askerlik yapmak koşulu ile başta toprak olmak üzere her türlü desteği vermekteydi.. Kazaklar özellikle 19. yüzyılda rejimin en önemli destek noktalarından biri haline gelmiştir.

Kazaklar , Orta Asya'da Don'dan doğu Sibirya'ya kadar yayılmış voiska'lar ya da sürüler diye bilinen bir düzine büyük askeri topluluk halinde örgütlenmişlerdi. Her topluluğun başında bir ataman vardı. Bu ataman,her ne kadar seçimle iş başına gelmiş bir kurula karşı sorumlu idiyse de, hemen hemen diktatörce yetkilerine sahipti. Ekim Devrimi'nin ertesi günü, Don Kazakları'nın atamanı Kaledin, Don bölgesinde bağımsız bir Kazak hükümeti kurdu. Kuban ve Terek Kazakları'nın atamanları da benzeri girişimlerde bulundular. Orenburg Kazaklan'nın atamanı Dutov ve Ussuri Kazaklan atarnam Semenov da devrimi takip eden kış boyunca Bolşeviklere karşı askeri birlikler örgütledi...İç savaşın sertleştiği  1919 ilkbahar ve yaz aylarında, Anton Denikin ve Don ordusu tüm orta ve Doğu Ukrayna'yı ele geçirdi ve diğer cephelerde önemli kazanımlar elde etti. Ancak kış geldiğinde savaşın gidişatı kesin olarak tersine döndü ve 1920'de Kırım hariç tüm Doğu ve Orta Ukrayna yeniden Bolşeviklerin eline geçti. 

BRETST-LİTOVSK ANLAŞMASI -ATEŞKES SÜRECİ

Brest-Litovsk'ta Alman cephesi ile 2/15 Aralık 1917'de Sovyet tarafı bir ateşkes anlaşması imzaladı. Bu bir anlamı ile Sovyet hükümeti açısından bir nefes alma fırsatı yarattı.

4/17 Aralık 1917'de, Sovyet Hükümerinin , Ukrayna Rada'sına, kamuoyuna da açıklanan uzun bir mektup yollandığını görüyoruz.

.Mektupta “Sovyet hükümetinin , kendi kaderini tayin hakkı ilkesine bağlı kalarak, Ukrayna Halk Cumhuriyeti tanıdığını, ancak Rada'nın "uzun süredir Sovyetleri ve Ukrayna'da Sovyet iktidarını tanımayı reddetmekle ifade edilen kaçamak bir burjuva politikası izlemekle" suçlamaktadır.

Mektup devamında “Rada'nın, "karşı devrimci Kadet-Kaledin ayaklanmasına karşı mücadele eden devrim kuvvetlerine yardım etmesi"talep ediliyor, “ 48 saat içinde tatmin edici bir cevap vermediği takdirde Rada'nın "Rusya' da ve Ukrayna'da Sovyet iktidan ile açık savaş halinde olduğu kabul edilecektir”, deniyordu.

Ukrayna’daki Rada hükümeti bu ültimatomu alınca, Fransa’da askeri ve teknik yardım talebinde bulundu. General Tabouis yönetimindeki bir Fransız askeri heyeti, bir süredir zaten Kiev'deydi. Bu general tarafından 18 Aralık 1917'de Petrograd ültimatomunun ertesi günü- Vinniçenko'ya yollanan ve Ukrayna Cumhuriyeti'nin Fransa'dan istediği "mali ve teknik yardım" hakkında ayrıntılı bilgi vermesini talep eden bir resmi mektup Rada hükümetine teslim edildi. Aynı zamanda General Tabouis Kiev’de kendisinin Ukrayna Cumhuriyeti nezdinde Fransa Cumhuriyeti'nin vekili olarak atandığını ilan etti.

Bu açıklamanın ardından Vinniçenko , Fransa'nın Ukrayna Cumhuriyeti'ni maddi manevi bütün gücüyle destekleyeceğini belirten bir açıklama yaptı. Ardından da Kiev'deki bir İngiliz temsilci de Ukrayna hükümetini her açıdan destekleyeceklerini belirtilen bir açıklama ile destek cephesini genişletmiş oldu.

Peşpeşe yapılan bu açıklamaların ardından, Sovyet hükümeti Rada ile ilişkilerin kesildiği hakkındaki kararını açıkladı. Bu açıklamadan bir gün önce ise Kiev'de, Tüm Ukrayna İşçi, Köylü ve Asker Temsilcileri Kongresi başlamıştı. Bu kongreye hazırlık amacıyla yerel Bolşevik parti kurulu toplanarak ve kendine "Ukrayna Sosyal Demokrasisinin Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik)" olarak ilan etti.

Gerginlik tabi ki arttı. Bununla birlikte henüz çatışma başlamadan Ukrayna Bolşevikleri Rada iktidarının henüz güçlü olduğu Kiev'i terkederek Harkov'a geldiler .24 Aralık 1917'de yeni bir Tüm Ukrayna Sovyetleri Kongresi düzenlediler. İki gün sonra, kongre tarafından seçilmiş "Ukrayna merkez yürütme komitesi" Petrograd'daki Sovyet hükümetine telgraf çekerek, "Ukrayna'da tüm yetkileri ele aldığını" bildirmiştir..

Bu aşamadan sonra Sovyet hükümetinin her iki iktidarı da tanıyan ikili bir politika izlediğini görüyoruz. Bir taraftan Ukrayna Sovyet Merkez Yürütme Komitesini "Ukrayna Halk Cumhuriyeti'nin gerçek temsilcisi " olarak selamlayarak ve gerek "barış mücadelesinde", gerek "toprakların,fabrikaların, atölye ve bankaların emekçi Ukrayna halkına devredilmesinde"ona mümkün her türlü yardımı sağlamaya çalışılacağı ifade edilmiş, diğer taraftan , Rada ile görüşmeler devam etmiş, hatta Brest-Litovsk barış konferansında Rada heyetinin itimatnameleri kabul edilmiştir.

Fakat Vinniçenko'nun kendisinin de kabul ettiğini Ukrayna sınırları içerisinde Rada hükümetinin desteği son derece azalmıştır. Vinniçenko "Ukrayna halkının büyük çoğunluğu bize karşıydı" .demektedir. Sovyetin gücü ise tüm Ukrayna coğrafyasına yayılmıştır.



Ukrayna Halk Cumhuriyeti afişi, B. Shippikh, Kiev, 1917

Rada 9/22 Ocak 1 9 1 8'de, "Ukrayna halkının özgür, bağımsız ve egemen devleti"olarak Ukrayna Cumhuriyetini ilan eden bir bildiri yayınlar. Bu bildirinin yayınlanm asından 10 gün sonra Alman hükümeti tarafından Ukrayna’nın bağımsızlığı tanınır. Fakat, bu anlarda da, Sovyet birlikleri Kiev'i kuşatmak üzeredir. Ardınan 26 Ocak/8 Şubat 1918'de Kiev'e girip RADA hükümetini devirmiştir. Artık Ukrayna’da yeni bir hükümet yani Sovyet hükümeti vardır..

Sovyet hükümetinin Ukrayna’daki ilk egemenliği ancak 3 hafta sürdü.Çünkü Rada hükümeti Brest-Litosk’ta Almanlarle yeni bir anlaşma imzalayarak, Almanya’yı yardıma çağırmasının ardından Alman ordusu hızlı bir şekilde Ukrayna’ya girmişti.

Rada, 12 Şubat 1 9 1 8'de Almanya'yı yardıma çağırmıştı. 2 Mart 1918'de Bolşevikler Kiev'i, Petliyura komutasındaki Rada kuvvetlerine terkettiler. Bir anlamıyla Rada 2. iktidarını Almanya’nın silah gücüyle sağlamıştır.

Rada’nın Hruçevski başkanlığındaki bu ikinci iktidarı ancak bir ay sürdü. Nisan ayı içerisinde Ukrayna’yı işgal etmiş olan Almanlar Rada’yı göndererek , Skoropadski başkanlığında ve kendilerine bağlı yeni bir Ukrayna hükümeti kurdular.

Bu yeni kurulan işgal rejimi hem Almanları hemde büyük toprak sahiplerinin ve zengin köylülerin çıkarlarını temsil ediyordu. Çünkü Ukrayna’nı tarımsal üretimi Alman işgal komutanlıklarının emrine girmişti.

Rada hükümeti iktdarı kendi davet ettiği, Almanlara bıraktıktan sonra, Petrograd’daki Sovyet hükümeti ile tekrar görüşmelere başladı. 2018 yazı boyunca Kiev'de bir Sovyet heyeti bu görüşmelere devam ettiyse de hiçbir sonuca varılamadı. Çünkü bunun öncesinde Almanlarla Brets-Litovks anlaşmasını zaten imzalamıştı.

Sovyet hükümetinin anlaşmayı imzalaması,başta Ukrayna olmak üzere Rusya topraklarının büyük bölümün Alman işgaline girmesi, Sovyet hükümeti ortağı olan Sol Sosyal Devrimci ile Bolşevikler arasından büyük bir gerginliğe neden oldu. Hatta SD'lerin Moskova'daki beşinci Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi'nde dile getirdikleri şikayetlerden biri Ukrayna meselesiydi.

Skoropadski'nin Ukrayna üzerindeki otoritesi, Kasım 1918 Alman askeri yenilgisine kadar devam etti. Almanların tüm Rusya toprakları ile birlikte Ukrayna’dan çekilmesinin ardından, eski Rada ekibi kendilerini, "Ukrayna direktuarı" olarak ilan ettikten sonra,, Vinniçenko başkan, Petliyura da başkomutan oldu. Bu ekip Fransa'dan tekrar yardım istedi. Savaş yorgunu olan Fransa’nın bu ekibe verebilecek bir şeyi yoktur.

Alman yenilgisinden birkaç gün sonra, kuzey bölgesi Piyatakov başkanlığında geçici bir "Ukrayna işçi ve köylü hükümeti" kuruluyordu.Bu hükümet 29 Kasım 1918'de, iktidarı ele geçirdiğini ve toprakların köylülere, fabrikaların da "Ukrayna'nın emekçi kitlelerine devredildiğini ilan eden bir manifesto yayımladı .

Aralık başında, üç gün devam eden bir genel grevden sonra Harkov'da bir Sovyet yönetimi kurulur..Bu sırada s,ilahlı Bolşevik birlikler güneye doğru ilerlemeye başmıştır. O sırada Sovyet hükümetinin Dış İşleri Bakanı olan Çiçerin, "Direktuar"ın protestolarına cevap olarak Çiçerin, 6 Ocak 1919 tarihli cevai notasında Piyatakov hükümetinden ve onun tamamen bağımsız olan birliklerinden sorumlu olmadığını bildirmektedir. .

Bunun akabinde Moskova'ya savaş ilan edilmiş ise de bunun bir faydası olmayacaktır. Vinniçenko istifasını vermiştir . Sovyet birlikleride bir yıl öncesinde terk ettiği ,Kiev’i tekrar Şubat 1919'da, ele geçirmiştir. Sovyet birlikleri halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmıştır.

Bu sırada "direktuar" üyeleri tüm enerjilerini Paris’teki barış görüşmeleri üzerinde yoğunlaştırırlar. Ancak bu sırada Fransa ve İngiltere’nin ilgi alanı Ukrayna’nın bağımsızlığından ziyade, Rus İmparatorluğunu yeniden ihyaya hedefleyen “BEYAZ ORDU” ya desdeklemek olduğu için bu çabalar sonuçsuz kalır.

Sovyet Ukraynası'nın başkenti, en önemli sanayi merkezi olan Harkov'dur. Bu sırada Ukrayna Sovyet hükümetinin başına Rakovski getirilir. 10 Mart 1919'da, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti anayasası, üçüncü Tüm Ukrayna Sovyetleri Kongresi tarafından resmen kabul edilmiştir.Bu anayasanın önemli konularda, 1918 Rusya Sovyet Anayasasından hiçbir farkı yoktur.

Bununla birlikte Ukrayna içerisinde karmaşa devam etmektedir.. Dağılmakta olan Petliyura kuvvetleri Yahudi halkın büyük bir kısmını acımasızca katletmeye başlamıştır.

Burada Nestor Mahno’ya bir parantez açmak gerekir.

Nestor Mahno, Ukrayna'da Ekaterinoslav ilinde Gulyai-Pole köyünde 1905'te kurulan,"anarşist-komünist" bir grubun şeflerinden biriydi. İki yıl sonra,meşhur Stolipin reformlarının sebep olduğu köylü ayaklanmaları sonunda Sibirya'ya sürüldü. 1917'de Sibirya dönüşü, kendi grubunu köylü komünü şeklinde örgütledi ve 1918 son baharda Skoropadski rejimine ve Alman ve Avusturyalı destekçilerine karşı koymak için bir partizan örgütü kurdu. Mahno kuvvetleri sayıca hızla arttı ve 1918'den 192 l 'e kadar, sırasıyla Ukrayna direktuarına, Denikin'e, Wrangel'e ve Bolşevikler' e karşı ve bazen de aynı anda hepsine karşı savaştı. Mahno kendini tüm devlet otoritesini baskıcı ve karşı devrimci olduğu için reddeden inanmış bir anarşist olarak ifade etmektedir. Ancak yönettiği askeri yapıyı sert bir askeri disipline sokmuştur. Mahno köylüyü idealize etmektedir .Ancak çok fazla politik değildir. ,Artık Ukrayna’ya iç savaş koşulları hakim olmuştur. Beyaz ordunun hakimiyet alanı genişlemeye başlamıştır. Kızıl Ordu geri çekilir ve Eylül'de Kiev, önce Petliyura birlikleri, sonra Denikin birlikleri tarafından tekrar işgal edilir. Her yerde karışıklı hüküm sürmektedir. . Açlık, tifüs ve diğer felaketler Ukrayna'yı kasıp kavurmaktadır. Mahno gibi bağımsız komutanlar bölgeyi zaman zaman hakimiyetleri altına alıyordu.Denikin'in işgal kuvvetlerinin ağır baskısına karşı büyük bir direnç ortaya çıkmıştır.

Denikin'in yenilgisi ile birlikte aralık 1919'da Kiev terkrar Kızıl Ordunun hakimiyeti altına girer.. Ukrayna Sovnarkomu (hükümeti) başkanı sıfatıyla Rakovski tarafından iınzalanmış bir kararname gereğince, beş kişilik (üçü Bolşevik) bir "askeri devrimci komite" kurulur.

Ukrayna'da üçüncü defa bir Sovyet rejimi kurulmuştur. Şubat 1920'ye doğru, Sovyet otoritesi önemli merkezlerde sağlanmıştır. Fakat karışıklık sona ermemiştir. Öncesinde Fransa ve İngiltere’den yüz bulamayan Petliyura, Aralık 1919'da bu sefer Polanya'ya başvurur.yna'nın Sovyet 2 Aralık l919'da Varşova'da Polonya hükümetiyle bir anlaşma imzalar. Bu anlaşma Polanya milliyetçiliğinin Ukrayna’da iflası anlamını taşımaktadır.

.Çünkü Polonya’lı toprak sahip olan düşmanlık Ukrayna köylülerin kadimden beri gelen duygusudur. Ukrayna milli duyguları bu düşmanlık üzerinden kendisini var etmiştir. Yapılan anlaşma ile Kiev bu kez bu kez Mayıs-Haziran 1920'de altı hafta boyunca Polonya birliklerinin işgaline tanık olacaktır. Kızıl Ordu Birlikleri tekrar Kiev’e girer.

Tüm Ukrayna'da düzenin terkrar sağlanması bir yıla yakın süre alır. Son olarak Mahno sağ kalan kuvvetleri ile birlikte 28 Ağustos 192l 'de Romanya sınırına geçer. Artık Sovyet hükümeti Ukrayna’da hakimiyeti tekrar sağlamıştır.

Bağımsız bir Sovyet Ukraynası'na ilişkin bir politikayı gerçekleştirmek için Lenin'in kişisel olarak büyük çaba gösterdiğine yönelik çok belge vardır .

Bunlardan biri...

Aralık 1919'da , Sovyet egemenliği Ukrayna'da üçüncü kez kurulacağı sırada Lenin'in hazırladığı ve Bolşevik Merkez Komite tarafından kabul edilen "Ukrayna'da Sovyet iktidarı" üzerine bir önerge, partinin Moskova'da yapılan özel bir konferansına sunulur.

Bu önerge Sovyet yönetiminin Ukrayna milli meselesi ve Ukrayna köylülüğü ile ilgili bakış açısını yansıtmaktadır.

Önergede "Ukrayna dilini ikincil bir dile dönüştürmek için yapılan girişimleri" kınanmakta,” tüm devlet memurlannın Ukrayna dilini konuşabilmeleri” şart koşulmakta, “ eski malikane topraklarının köylülere dağıtılması, ancak gerektiği oranda Sovyet çiftliklerinin kurulması ve hububatın sadece sınırlı bir miktarına el konulması öngörülmektedir.

Ancak parti konferansında Ukraynalı Bolşevik önderler bu önergeye şiddetle karşı çıkarlar. Rakovski geniş ölçüde kurulacak Sovyet çiftliklerinin, Sovyet düzeninin temelini oluşturacağını belirtir. Ukrayna Sovnarkom'u (Hükümet) üyelerinden Bubnov devlet memurlannın Ukrayna dili konuşma zorunluluğu getirilmesini, Ukrayna milliyetçiliğinin öneminin abartılması olarak görmektedir.

Tarihsel olaylara bakış, ancak siyasal bir zeminde gerçekleşirse karşılık bulur..Lurii M. Lotman ve Boris A. Espenski’nin “Yaşayan bir kültür, daima yapısal ve işlevsel olarak yeni sistemlere ve metinlere yol açar. Fakat kendi içinde geçmişin bir belleğini barındırmaktan da geri kalmaz” dedikleri gibi; gelecek, her zaman geçmişte yaşanan birikimler üzerine kurulur.

Ekonomik Politikaya Eleştiriye Katkı’ya yazdığı önsözde Karl Marks “İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir. Tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır... Nasıl ki bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm verilmezse, böyle bir altüst oluş dönemi hakkında da, bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi göz önünde tutularak, bir hükme varılamaz. Tam tersine, bu değerlendirmeleri maddi yaşamın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir” der.

Karl Marks, Kutsal Aile’de ise “Tarih hiçbir şey yapmaz. O engin bir zenginliğe sahip değildir. Çatışmalara girişmez. Tersine bütün bunları yapan, bütün bunlara sahip bulunan ve bütün bu çatışmalara girişen, insandır” der ve ekler, “Tarih, amacının peşinde koşan insanın etkinliğinden başka bir şey değildir.” Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire’i adlı eserinde (1852) buna açıklık getirir ve ifadesini geliştirir, “İnsanlar kendi tarihlerini yaparlar. Ama kendi istedikleri gibi değil. Kendi seçtikleri koşullarda değil. Geçmişin kendilerine sunduğu belli koşullarla yaparlar.” der...

Bireysel olarak insanın tarihi değiştirmedeki rolünden söz ettiğimizde, politik alandaki gücünü hemen ilk anda anlarız. Onun hangi verili koşullarda bu rolü üstlendiği, o koşulların onun iradesini nasıl etkilediği, toplumun değişmesinde onun iradesinin rolü gibi alt başlıklar ise tarihin konusuna girer. Ama tarih yazımı, farklı bir alandır.Toplumsal devrimlerde kazanılan rollerin sadece bireysel özelliklere dayanmadığı da, zaten, aşikârdır.

Tabi ki unutulmamalıdır; toplumsal yapının köklü değişim dönemleriyle ilgili olarak, bireysel roller üzerinden tarih yazımı, siyaseten kullanışlıdır ama büyük risk taşır.

Ukrayna meselesi de , tüm Rusya tarihinin ağırlığını üzerinde taşır. Tek boyutlu bir şekilde kavranabilecek bir şey değildir.


Kaynakça;

01-1917 Sovyet Devrimi, Gorki-Molotov-Voroşilov-Kirov-Jdanov-Stalin. (Kor Yayınları)

02-Nisan Tezleri, V. İ. Lenin

03-Kerenski ve Rus İhtilali, 1967, Ağoğlu Yayınevi

04-Rus Devrimi’nin tarihi, Lev Troçki, 1998, Yazın Yayıncılık

05-1917’ye Girerken, Aleksandr Şliyapnikon, Yazılama Yayınları

06-Molotov Anlatıyor, Feliks Çuyev, Yordam Kitap

07-100. Yılında Büyük Ekim Devrimi, 2017, Yazılama Yayınları

08-Devlet ve Devrim, V. İ. Lenin

09-Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi, E. H. Carr, Mer Yayınları

10-Devrimi Yapan 3 Adam, 1989, Bertram D. Wolfe, BFS Yayınları

11-Devlet ve Devrim, V. İ. Lenin

12-1905 Devrimi, V.İ. Lenin

13-Sovyet Devrimi. 1-2-3 i.E.H.Carr

14-İsaac Deutscher Troçki-1-2-3

15-1917 Rus Devrimi-N.N.Sukhonov -Edebi Şeyler yayınevi

16-Dünyayı sarsan 10 gün-John Reed

17-Wikipedia.


1KADET Partisi lideri Moskova Üniversitesi tarih profesörü olan P.N.Milyukov , KADET partisinin hem lideri,hemde önce gelen entellüktüellerinden biridir. Yetenekli bir konuşmacı ve dışişleri konusunda tam bir otoritedir. Daha sonra zaten geçici hükümette de görev alacaktır.Galiçya'yu ,Ermenistan'ı ve özellikle Karadeniz'e çıkan boğazları ele geçirmeyi savunan görüşleri nedeniyle kendisine "BOĞAZ MİLYUKOV" lakabı takılmıştır.

21917 Sovyet Devrimi S.15 -Gorki-Molotov .Kirov.Jdanon.Stalin

31917 Sovyet Devrimi S.15 -Gorki-Molotov .Kirov.Jdanon.Stalin

4 Çariçe Alice,İngiltere Kraliçesi Viktorya'nın torunudur.Çar II.Nikola ile 1894 yılı Kasım ayında evlenir ve Çariçe ünvanın alır. Evlendikten son ra ismi Aleksandra Fiyodorovna olur. Çariçe'nin ardı ardıa 4 kız çocuğu olur. 1904 yılında hemofilli oğlu ve tahtın varisi Aleksy dünyaya gelir.

51917 Sovyet Devrimi S.77 -Gorki-Molotov .Kirov.Jdanon.Stalin.Devlet Duması IV.Bileşim V.oturum tutanağı.

6Ekomik Politiğin katkısına eleştiriye önsöz -Karl Marks

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

1937/38 Büyük Tasfiye- Türkmenistan Raporu

ENSELERİNE KURŞUN SIKILAN ADALET BAKANLARI

BUHARİN'İN DRAMI.. 3.MOSKOVA DAVASI