Vera Zasuliç - General Trepov'a suikast davası 1878


Vera Ivanovna Zasuli
ç Davası -1878


Vera Sazuliç Rus devrim tarihinin en önemli figürlerinden biridir.

1903 Rus Sosyal Demokrat İş Partisi 2.kongre sürecinde ve öncesinde , partinin siyasal organı Iskra (Kıvılcım) gazetesi içerisinde Lenin, Phelahanov, Martov,Axelrod ve Potresov’le birlikte onu görürüz. 2.Kongreden sonra ortaya çıkan bölünmede , Bolşeviklerle yoluna ayırmış ise de Rus devrimin en saygı duyulan isimleri arasındadır. Bu ayrılıkta Menşeviklerle birlikte hareket etmiş ve Menşeviklerle olan birliği ölümüne kadar sürmüştür. Hatta 1917’de Şubat devriminde kurulan geçici hükümetide sonuna kadar desteklemiştir.

Zasuliç burjuva demokratik devrim tamamlanmadan , kapitalist üretim ilişkileri tümden hakim duruma gelmeden sosyalizmin inşa edilemeyeceğini ileri süren Menşeviklerin genel tezini savunuyordu. Bu politikaya uygun olarak Ekim devrimini burjuva-demokratik devrimin normal siyasi gelişimini sekteye uğratan karşı-devrimci bir darbe olarak görmüştür. Hatta daha da abartılı bir biçimde , Sovyet iktidar sistemini Çarlık rejiminin bir yansıması derken, 1919 yılında yani iç savaşın kötü koşulları içerisinde sağlığı bozulup , hayatını kaybettiği ana kadar Bolşevik hükümetin tüm politikalarına karşı durmaya devam etmiştir.

Bolşevik devrimini son derece ağır sözlerle eleştirmesine rağmen, ölünceye kadar, hatta öldükten sonra da saygınlığını Bolşevikler ve Lenin nezninde hiçbir zaman yitirmediğini de bir not olarak kaydetmek gerekir.


Bunun temel nedeni de , Zazuliç’in devrimci geçmişidir. ,

Bu geçmişini süsleyen ise Rus Halkçı hareketi olarak isimlendirilen Narodnik’lerin Çarlık rejimine ve onun temsilcisine karşı ilk silahlı eylemi gerçekleştirmiş olmasıdır.

Silahlı eylem Çarlığın en önemli askeri bürokratlarından biri olan Saint Petersburg valisi/belediye başkanı General Treapov’a yöneliktir.

24 ocak 1878 tarihinde Petersburg’da caddenin ortasında korumaları ile geçen Treapov’un yakınana kadar gelir. Elinde olan toplu tabancayla Treapov’un göğsüne doğru ateş eder. Ve onu ağır derecede yaralanmasına neden olur.

Zasuliç onun öncesinde Dostyoveski’nin Ecinniler romanında konusu olan Sergey Neçayev’in kurduğu "Halkın misillemesi " isimli örgütün üyesi olmaktan 1869 tarihinde, tutuklanmış, 2 yıl kadar cezaevinde kaldıktan sonra Ukrayna’ya zorunlu sürgüne gönderilmiştir. Yani siyasal bir hükümlüdür.

Suikastın nedeni;

1877 yazında, "Golos" gazetesi, 6 Aralık 1876'da St. Petersburg'daki Kazan Katedrali meydanında düzenlenen bir gençlik gösterisine katıldığı için cezaevine atılan Narodnik üniversite öğrencisi Bogolyubov'un kırbaçlanmasıyla ilgili bir haber yayınlanır.


Kırbaçlamanın gerekçesi askeri vali Trepov’un cezaevi ziyareti sırasında, mahpusları teftiş ederken, Bogolyubov’un başındaki şapkayı çıkarmamasıdır. Trepov , Bogolyubov’un kırbaçlanmasını emreder. Emri kendisi cezaevinden ayrılır ayrılmaz diğer mahpusları göreceği şekilde cezaevi avlusunda yerine getirilmiştir.

O dönemde bedensel ceza 1863’ten beri yasaktır ve bu utanç verici infaz, mahpuslar arasından arasında büyük bir isyana yol açtı ve basında geniş yer bulur.

Vera Zasuliç 24 Ocak 1878'de Trepov’a kurşunlarken, Bogolyubov’un kırbaçlanmasına tepki ve misilleme olarak eylemi gerçekleştirdiğini savunur.

Zasulich davasının soruşturması Şubat 1978'in sonunda tamamlanır. 31 mart 1878 günü ise celse açılır. İddianamede bir siyasal dava olarak tanımlanmadığı için dava Juri sistemi içerisinde görülecektir.

Zasuliç’in avukatı ise eski savcı Peter Akimoviç Aleksandrov'dur.

Duruşma

31 Mart 1878'de saat 11:00'de, St. Petersburg Bölge Mahkemesi, A. F. Koni başkanlığında ve hakimler V. A. Serbinovich ve O. G. Den'in katılımıyla başlar. Yüklenen ceza eylem tam teşebbüs aşamasınd kaldığı için 15-20 yıl arasında ağır işlerde çalışma cezasıdır. Jüride dokuz kamu görevlisi, bir soylu, bir tüccar ve bir serbest sanatçı yer almaktadır. Jürinin başkanı ise mahkeme danışmanı A. I. Lokhov'dur..

Duruşma başlar.

Zasulich sakin bir şekilde ,suçunu kabul edip etmediği sorulduğunda, "General Trepov'u vurduğumu kabul ediyorum ve bunun yaralanmaya veya ölüme yol açıp açmayacağı benim için önemli değildi," diye cevap verir

Tanıklar ve doktor bilirkişiler dinlenir.

Avukat Aleksandrov’un yaptığı savunma gerçekten çok etkiyecidir.

Özellikle savunmanın siyasal suçlarla ilgili bölümü ceza hukuku açısından manifesto gibidir.

Aleksandrov’ Devlet suçlarının ahlaki yönü dikkat çekicidir. Devlet suçu, genellikle erken bir reform öğretisi ya da zamanı gelmemiş bir vaazdan ibarettir. Dün, bugün ya da yarın devlet suçu olarak görülen bir şey, saygın bir yurttaşlık cesareti gösterisine dönüşebilir. Bu nedenle, bir devlet suçlusunun ağır cezasına rağmen, onu toplumun hor görülen bir üyesi olarak görmeye izin verilmez; suç eyleminin kapsamı dışında kalan yüce, dürüst ve nazik özelliklere karşı sempati bastırılmaz.der.

Aleksandrov’un savunması avukatlık tarihi açısından büyük önem taşır.Hukuk ve adalet arasındaki ilişkiyi tanımlarken, “... Basından, kamuoyundan, adaletten bir ses bekledi, ama hiçbir şey duymadı.Ve aniden, bir şimşek gibi bir düşünce zihninde çaktı: “Bogolyubov için her şey sustu, bir çığlık atmam gerek, göğsümde bu çığlığı atacak güç var!” O anda karar kesinleşti. Artık yalnızca infazın zamanı ve yöntemi tartışılabilirdi; 24 Ocak’ta mesele geri dönülmez bir şekilde karara bağlanmıştı. Ancak özünde, bu niyet soğukkanlı bir tefekkür değildi. Karar, yüce bir doğayı ele geçiren ani bir düşüncenin sonucuydu. Zasulich’in niyeti, tartışılmayan, eleştirilmeyen, kölece itaat edilen bir düşünceydi. “”

St. Petersburg Bölge Mahkemesi başkanı A. F. Koni Juriye karar vermeden önceki yaptığı konuşmada çok ilginçtir.

Adeta beraatin önünü açmıştır.

A. F. Koni Jurinin son kararını not olarak alır.

Karar “SUÇSUZ” olarak çıkmıştır.

Bu yargılama yaklaşık 150 yıl önce gerçekleşmiştir.

Ceza hukuku açısından ,özellikle siyasi ceza hukuku açısından son derece öğreticidir.

Yazıya duruşmadaki sistematiğe uygun olarak önce Aleksandrov’un savunmasından başlıyorum.

A. F. Koni’nin Juriye dava konuşması ise onu takip ediyor.



Zasuliç’in avukatı P.A. Alexandrov’un savunması




Sayın jüri üyeleri!


Savcı Yardımcısı’nın asil ve ölçülü konuşmasını dinledim ve söylediklerinin çoğuna tamamen katılıyorum; yalnızca birkaç noktada farklı düşünüyoruz.

Ancak, Savcı’nın konuşması işimi kolaylaştırmadı. Bu davanın zorluğu, ne olguların karmaşıklığında ne de detaylarında yatıyor.

Dava koşulları o kadar basit ki, kendimizi yalnızca 24 Ocak olayıyla sınırlarsak, akıl yürütmeye neredeyse gerek kalmaz.

Keyfi bir cinayetin suç olduğunu kim inkâr edebilir? Sanığın iddia ettiği gibi, keyfi bir misilleme için el kaldırmanın yanlış olduğunu kim reddedebilir?

Bunlar tartışılmaz gerçeklerdir. Ancak gerçek şu ki, 24 Ocak olayı, 13 Temmuzda gözaltı merkezinde gerçekleşen olaydan ayrı düşünülemez. Bu iki olay o kadar iç içe geçmiştir ki, Vera Zasulich’in General Trepov’un hayatına kastetme girişiminin anlamı belirsiz olsa bile, bu girişimin 13 Temmuz olaylarıyla bağlantılı saikleriyle açıklığa kavuşabilir. Bu karşılaştırma, kendi içinde zor değildir; çoğu zaman yalnızca suç değil, suçu motive eden olgular da incelenir. Ancak bu davada bu bağlantı bir ölçüde karmaşıktır ve açıklanması güçtür.

General Trepov’un emrinin resmi bir emir olduğu şüphesizdir.

Ancak şu anda bir memuru yargılamıyoruz. General Trepov burada sanık olarak değil, bir tanık ve suçtan zarar görmüş bir kişi olarak bulunuyor. Ayrıca, nezaket anlayışımız, suçtan zarar görmüş bir kişi olarak General Trepov’a karşı bir çekingenlik duygusu uyandırır.

Bu nedenle, bir memurun eylemlerini, sanık olarak yargılanıyormuş gibi tartışamayacağımı çok iyi biliyorum. Ancak savunmanın bu davada içinde bulunduğu zor durumdan çıkmanın bir yolu olduğunu düşünüyorum.

Her resmi görevli, her emir veren kişi bana iki yüzlü bir Janus gibi görünüyor, bir yüzü yasaya, yetkililere ve mahkemeye dönük, onlar tarafından aydınlatılıp tartışılıyor; bu tartışma eksiksiz, ağırbaşlı ve gerçektir. Diğer yüzü ise tapınağın girişinde, dağın eteğinde duran biz sıradan ölümlülerea dönüktür.

Biz bu yüzü görürüz ve bu yüz her zaman aynı şekilde aydınlatılmaz. Bazen ona yalnızca basit bir fenerle, bir mumla ya da loş bir lambayla yaklaşırız. Bu, bize çok şeyi karanlıkta bırakır ve bizi, yetkililerin ya da mahkemenin aynı eylemler hakkındaki resmi görüşleriyle uyuşmayan yargılara götürür.

Ancak biz, bir memura karşı belli duygular beslememize, , onu kınamamıza veya övmemize, onu sevmemize veya ona karşı kayıtsız kalmamıza, yargılanıp hesap vermemiz gereken eylemlerimizin gerekçesi olarak emirler bulmamıza sevinmemize yol açan, belki de bazen hatalı olan bu kavramlar içinde yaşıyoruz

Bu nedenle, memurun eylemlerinin hukuk açısından doğru mu yanlış mı olduğunu değil, bizim bu eylemlere nasıl baktığımızı akılda tutmak önemlidir.

Memurun eylemleri hakkındaki hukuki yargılar değil, bizim bu konudaki görüşlerimiz, sorumluluğumuzun derecesini belirleyen koşullar olarak kabul edilmelidir.

Bu görüşler yanlış olsa bile, memurun yargılanması için değil, bizi yönlendiren kavramlarla birlikte ele alındığında, eylemlerimizin değerlendirilmesi için önemlidir.

Eylemlerimizin nedenlerini tam olarak anlamak için, bu nedenlerin kavramlarımıza nasıl yansıdığını bilmemiz gerekir.

Bu nedenle, 13 Temmuz olayına ilişkin yargımda, yetkilinin eylemleri tartışılmayacak; yalnızca bu olayın Vera Zasulich’in zihninde ve inançlarında nasıl yansıdığı açıklanacaktır.

Bu sınırlar içinde kalarak, bir yetkilinin eylemlerinin yargıcı olmayacağımı düşünüyorum. Bu sınırlar içinde, yasal ifade özgürlüğünün bana tanınacağını ve ilk bakışta konuyla doğrudan ilgili görünmeyen durumlar üzerinde ayrıntılı durursam hoşgörüyle karşılanacağımı umuyorum.

V. Zasulich’in kendi isteğiyle savunucusu olarak, kendisiyle yaptığım görüşmelerde bana ilettiği birçok şeyi dinledim. Bu nedenle, istemeden de olsa onun görüşlerini tam olarak yansıtamama ya da davası açısından önemli olabilecek bir şeyi gözden kaçırma korkusu taşıyorum.

Şimdi doğrudan 13 Temmuz olayına geçebilirim, ancak önce bu olayla 24 Ocak arasındaki bağlantıyı belirleyen zemini incelemeliyim.

Bu bağlantı, V. Zasulich’in tüm geçmişinde, yaşam öyküsünde yatıyor. Bu yaşamı incelemek oldukça öğreticidir; yalnızca bu davanın faydaları için değil, V. Zasulich’in suçluluğunun derecesini belirlemek için de değil, aynı zamanda ülkemizde sıklıkla suç ve suçlu üreten zemini anlamak için de faydalıdır.

Size V. Zasulich hakkında bazı biyografik bilgiler zaten verildi; bunlar kısa ve ben yalnızca birkaç noktaya değineceğim.

Zasulich’in on yedi yaşında, Moskova’daki yatılı okullardan birinde eğitimini tamamladıktan sonra, ev öğretmeni unvanı için sınavı üstün başarıyla geçerek annesinin evine döndüğünü hatırlarsınız.

Yaşlı annesi Petersburg’da yaşıyordu. Kısa bir süre içinde, on yedi yaşındaki Zasulich, Neçayev ve kız kardeşiyle tanışma fırsatı buldu. Onlarla, okuma yazma öğretiminin sağlam yöntemlerini öğrenmek için gittiği bir öğretmen okulunda tamamen tesadüfen tanışmıştı.

Neçayev’in kim olduğunu ya da planlarının ne olduğunu bilmiyordu; o dönemde Rusya’da kimse onu tanımıyordu.

Neçayev, siyasi bir yanı olmayan öğrenci ayaklanmalarında rol oynayan sıradan bir öğrenci olarak görülüyordu.

Neçayev’in isteği üzerine, V. Zasulich ona oldukça sıradan bir hizmette bulunmayı kabul etti. Ondan birkaç kez mektup aldı ve içeriğini bilmeden bu mektupları doğru adrese teslim etti.

Daha sonra Neçayev’in bir devlet suçlusu olduğu ortaya çıktı ve onunla tamamen tesadüfi ilişkisi, Neçayev davasında devlet suçundan şüpheli olarak yargılanmasına yol açtı.

Zasulich’in hikâyesinden hatırlayacağınız gibi, bu şüphe ona iki yıl hapis cezasına mal oldu: bir yıl Litvanya Kalesi’nde, bir yıl da Peter ve Paul Kalesi’nde geçti.

Bunlar, gençliğinin 18 ve 19. yıllarıydı. Gençlik yılları, haklı olarak bir insanın hayatındaki en güzel yıllar olarak kabul edilir; bu yılların anıları ve izlenimleri ömür boyu kalır.

Yeni doğmuş bir çocuk, olgun bir insan olmaya hazırlanır. Hayat, karanlık gölgeler olmadan, berrak ve baştan çıkarıcı bir yüz gibi görünür.

Genç bir erkek için bu, yüksek öğrenim zamanıdır; ilk güçlü sempatiler, yoldaşça bağlar, mezun olduğu okula duyulan sevgi bu dönemde oluşur. Bir kız için ise gençlik yılları, çiçek açma ve tam gelişme zamanıdır; çocukluktan çıkmış, henüz eş ve anne olma sorumluluklarından uzak, tüm kalbiyle neşeli umutlar, unutulmaz sevinçler ve dostluklarla dolu bir dönemdir.

Bu yıllar, daha sonra olgun bir anne ya da yaşlı bir büyükannenin anılarında dönmek isteyeceği değerli ve geçici bir zamanı temsil eder.

Zasulich’in bu en güzel yıllarını nasıl geçirdiğini hayal etmek kolaydır: Litvanya Kalesinin surları ve Peter ve Paul Kalesi’nin siperleri arasında pembe hayaller kurarak! Hapishane duvarlarının ötesindeki her şeyden tamamen kopmuştu. İki yıl boyunca ne annesini, ne akrabalarını ne de tanıdıklarını gördü.

Hapishane yetkililerinden yalnızca ara sıra, “Tanrı’ya şükür, herkes sağlıklı” haberi geliyordu. İş yok, ders yok; bazen sadece hapishane sansürünü geçen bir kitap.

Odada birkaç adım atma imkânı ve pencereden hiçbir şey görmenin tamamen imkânsız olması.

Havasızlık, seyrek yürüyüşler, kötü uyku, yetersiz beslenme. Tek insan görüntüsü, akşam yemeğini getiren gardiyan ve ara sıra kapı penceresinden içeri bakan nöbetçiydi.

Kilitlerin açılıp kapanma sesleri, nöbetçilerin silahlarının takırtıları, muhafızların ölçülü adımları ve Peter &Paul Tükürüğü saatinin hüzünlü çınlaması… Dostluk, sevgi ve insani iletişim yerine, yalnızca sağda ve solda, duvarların ardında aynı talihsiz yoldaşların, aynı kaderin kurbanlarının olduğu bilinci vardı.

Bu sempati dolu yıllarda, Zasulich’in ruhunda yalnızca bir sempati doğdu ve sonsuza dek yerleşti: kendisi gibi siyasi suç şüphelisi olarak sefil bir hayat sürdüren herkese karşı özverili bir sevgi.

Siyasi tutuklu, kim olursa olsun, onun yakın dostu, gençlik yoldaşı, eğitim arkadaşı oldu.

Hapishane, onun için bu dostluğu ve yoldaşlığı güçlendiren bir “alma mater”di.

İki yıl sonunda, Zasulich’i yargılamak için hiçbir sebep bulamadan serbest bırakıldı.

Ona “Git” dediler; “Artık günah işleme” bile demediler, çünkü hiçbir günahı yoktu. İki yıl boyunca yalnızca iki kez sorguya çağrılmış, bir süre tamamen unutulduğunu düşünmüştü.

Git.” Peki, nereye? Neyse ki gidecek bir yeri vardı; Petersburg’da onu memnuniyetle karşılayacak yaşlı bir annesi vardı. Anne ve kızı buluşmaktan büyük mutluluk duydu; sanki iki zor yıl hafızalardan silinmişti.

Zasulich hâlâ gençti; henüz yirmi bir yaşındaydı. Annesi onu teselli ederek, “İyileşeceksin Verochka, şimdi her şey geçti, her şey yoluna girecek” dedi. Gerçekten de acılar dinecek, gençlik akıp gidecek ve hapis yıllarının izleri silinecek gibiydi.

İlkbahardı; hapishane hayatından sonra yeryüzü cennet gibi görünüyordu. On günlük pembe rüyalar geçti.

Aniden bir çağrı geldi. Acaba gecikmiş bir dost mu?

Hayır, ne dost ne de düşman; yerel gardiyandı.

Zasulich’e, geçici bir hapishaneye gönderilmesinin emredildiğini söyledi. “Hapishane mi? Bu bir yanlış anlaşılma olmalı. Neçayev davasıyla ilgim yok, yargılanmadım, davam Yargıtay ve Yönetim Senatosu tarafından kapatıldı.”

Gardiyan, “Bilemiyorum, lütfen gelin, sizi almam için emir aldım” dedi.

Annesi, kızını bırakmak zorunda kaldı. Ona ince bir elbise ve bir sabahlık verdi: “Yarın seni ziyaret edeceğiz, savcıya gideceğiz, bu bariz bir yanlış anlaşılma, mesele çözülecek ve serbest kalacaksın.

Beş gün geçti. V. Zasulich, yakında serbest kalacağına inanarak bir geçiş hapishanesinde bekledi. Yargı makamları hiçbir suçlama bulamadan davasını kapatmışken, yirmili yaşlarındaki bir genç kız, annesiyle birlikte yaşarken, iki yıl hapis yattıktan sonra sürgüne mi gönderilecekti?

Geçiş hapishanesinde annesi ve kız kardeşi onu ziyaret etti; şeker ve kitap getirdiler. Kimse sürgün edilebileceğini düşünmüyordu, kimse buna hazırlanmamıştı. Gözaltının beşinci gününde, “Şimdi Kresttsy şehrine gönderiliyorsun” dediler.

Nasıl gönderiliyorum? Yolculuk için hiçbir şeyim yok. Bekleyin, en azından akrabalarıma haber vereyim. Burada bir yanlış anlaşılma var, eminim. Bir iki gün erteleyin.” “İmkânsız,” dediler, “Yasa gereği hemen gönderilmelisiniz.”Tartışacak bir şey yoktu. Zasulich, yasaya uyması gerektiğini anladı, ama hangi yasadan bahsettiklerini bilmiyordu.

Tek bir elbiseyle, ince bir sabahlıkla yola çıktı. Trenle giderken durum tolere edilebilirdi, ancak sonra bir kibitkayla, iki jandarma arasında yolculuk etti. Nisan ayıydı, ince sabahlıkta hava dayanılmaz derecede soğuktu. Jandarma paltosunu çıkarıp genç kızı giydirdi.

Kresttsy’ye vardıklarında, polis şefine teslim ettiler. Polis şefi bagajlar için bir makbuz verdi ve şöyle dedi: “Git, seni tutmuyorum, tutuklu değilsin. Ama cumartesileri karakola rapor ver, çünkü gözetim altındasın.”Zasulich, bilinmeyen bir şehirde yeni bir hayata başlamak için elindeki kaynakları gözden geçirdi: bir ruble para, bir Fransızca kitap ve bir kutu çikolata. İyi kalpli bir diyakoz, onu ailesine yerleştirdi.

Kresttsy’de iş bulma imkânı yoktu, özellikle idari sürgün olduğunu gizlemek imkânsızken. V. Zasulich’in anlattığı diğer ayrıntıları tekrarlamayacağım.

Kresttsy’den Tver’e, Soligalich’e, Harkov’a gitmek zorunda kaldı. Böylece serseri bir hayat başladı; polis gözetimi altında bir kadının hayatı. Arandı, sorgulara çağrıldı, bazen gözaltına alındı ve sonunda tamamen unutuldu. Yerel polis denetiminden kurtulunca, kız kardeşinin çocuklarıyla birlikte gizlice Petersburg’a, ardından Penza eyaletine geçti.

1877 yazında, “Voice” gazetesinde Bogolyubov’un cezalandırıldığı haberini okudu.Bu habere geçmeden önce, asa cezasına kısa bir parantez açayım.

Sayın jüri üyeleri,

Asanın tarihini anlatmak gibi bir niyetim yok; bu beni tarihimizin uzak sayfalarına götürür, çünkü Rus asasının tarihi çok uzundur. Hayır, sadece asanın son günlerine dair birkaç anıyı aktarmak istiyorum.

Vera İvanovna Zasulich, yeni nesilden biriydi. Asa, yeni düzen geldiğinde, yani geçmişte kaldığında, kendini hatırlatmaya başlamıştı.

Ancak biz, önceki neslin insanları, 17 Nisan 1863’e kadar asanın mutlak hâkimiyetini hâlâ hatırlıyoruz.

Asa her yerde hüküm sürüyordu: okulda, topluluk toplantılarında, toprak sahibinin ahırında, kışlada, polis merkezinde vazgeçilmez bir aksesuardı. Rus asasının bir yerlerde İngiliz mekanizmasıyla ittifak kurduğuna ve kırbaçlamanın Avrupa nezaket kurallarına göre uygulandığına dair bir efsane vardı, ama kimse bunu kendi deneyimiyle doğrulamadı.

Ceza, yasalarımızın kitaplarında her yere serpiştirilmişti. Kırbaç, sopa ve eldivenin gürleyen kükremesi, hafif bir melodik çınlama oluşturuyordu.

Ama sonra o büyük gün geldi, 17 Nisan 1863, ve asa tarihe karıştı. Evet, tamamen değil, ama bedensel cezalar büyük ölçüde kaldırıldı.Asa tamamen kalkmadı, ancak son derece sınırlandırıldı. O dönemde, asa tamamen kaldırılması konusunda bazı aydınları endişelendiren korkular vardı.

Uzun süredir tarihini asayla yan yana yürüten Rusya’yı ansızın asasız bırakmak tehlikeli göründü. Toplumun temellerini bağlayan bu çimentodan nasıl mahrum kalınabilirdi? Sanki bu düşünürleri avutmak istercesine, asa sınırlı bir şekilde kaldı ve tanınırlığını yitirdi.

Asanın saklanmasının nedenlerini bilmiyorum, ama sanırım ölen birinden hatıra olarak kalmış gibiydi. Bu tür hatıralar genellikle küçük boyutlarda saklanır; bütün bir topuza gerek yoktur, tek bir kilit yeter.

Hatıra genellikle sergilenmez, bir madalyonun gizli bir yerinde, uzak bir çekmecede saklanır. Bu tür hatıralar bir nesilden fazla yaşamaz.

Bir halkın tarihinde, insanlık onurunu yücelten bir dönüşüm gerçekleştiğinde, bu dönüşüm kök salar ve meyve verir. Bedensel cezanın kaldırılması, Rus halkının insanlık onuru duygusunu yükseltmede büyük bir etkiye sahip oldu.

Artık kendini sopayla cezalandırmaya zorlayan asker utanç verici, köylü ise gülünç ve onursuz kabul ediliyor.

Tam da bu sırada, ayrıcalıklı sınıflar için çoktan kaldırılmış olan asanın kaldırılmasından on beş yıl sonra, bir siyasi mahkûma utanç verici bir kırbaçlama cezası uygulandı.

Bu olay toplumun dikkatinden kaçmadı; Petersburg’da konuşuldu ve kısa sürede gazete haberleri çıktı. V. Zasulich’in düşüncelerine ilk ivmeyi veren bu haberlerdi.

Bogolyubov’un sopayla cezalandırılmasıyla ilgili kısa gazete haberi, Zasulich üzerinde derin bir etki bıraktı. Onur ve insanlık onuruna aşina olan herkes üzerinde böyle bir etki bıraktı.

Doğuştan, yetiştirilme tarzı ve eğitimiyle asaya yabancı olan bir insan; onun utanç verici ve aşağılayıcı anlamını derinden hisseden bir insan; başkalarına yapılan utanç verici bir infazı görüp duymadan yüreği titreyen bir insan, bu cezayı kendi teninde taşımak zorunda kaldı. Zasulich, “Ne kadar acı verici bir işkence,” diye düşündü, “gelişmiş bir insanın varlığına karşı ne kadar aşağılayıcı bir saldırı; sadece ona değil, onur ve insanlık onuruna yabancı olmayan herkese karşı.

V. Zasulich, Bogolyubov’a verilen cezayı kanunun formaliteleri açısından tartışamazdı. Ancak gazete haberlerinden, Bogolyubov’un ağır çalışmaya mahkûm olmasına rağmen henüz sürgün mahkûmu olarak sınıflandırılmadığını, kanunun kurgusuna göre bir insanın onurunu elinden alan, geçmişiyle bağlarını koparan ve tüm haklarından mahrum bırakan bir konuma indirgenmediğini anladı.

Bogolyubov hâlâ bir tutukevinde, eski çevresiyle, eski konumunu hatırlatan insanlarla birlikte tutuluyordu.

Hayır !

V. Zasulich, Bogolyubov’a verilen cezayı resmi bir bakış açısıyla ele almadı. Daha az uzmanlaşmış, daha içten, daha insani bir bakış açısı vardı ve bu bakış açısı, cezanın makul ve adil olduğu fikrini kabul etmesine izin vermiyordu.

Bogolyubov, devlet suçundan hüküm giymişti. Kazan Katedrali meydanında gerçekleşen bir gösteri nedeniyle yargılanan, çok genç yaştaki bir grup gencin üyesiydi.

Petersburg’un tamamı bu gösteriden haberdardı ve herkes, kendilerini pervasızca siyasi suçlu ilan eden bu gençlere acıyarak bakıyordu.

Mahkeme, bu teşebbüsü devlet düzenine tehlikeli bir tecavüz olarak değerlendirdi ve yasa sert bir şekilde uygulandı. Ancak cezanın ağırlığı, gençlerin teşebbüsünün üzücü bir hata olduğunu, özünde bencil amaçlar ya da suç niyetleri olmadığını, aksine iyi bir tutkunun yattığını görme olasılığını ortadan kaldırmıyordu.

Devlet suçlarının ahlaki yönü dikkat çekicidir. Devlet suçu, genellikle erken bir reform öğretisi ya da zamanı gelmemiş bir vaazdan ibarettir. Dün, bugün ya da yarın devlet suçu olarak görülen bir şey, saygın bir yurttaşlık cesareti gösterisine dönüşebilir. Bu nedenle, bir devlet suçlusunun ağır cezasına rağmen, onu toplumun hor görülen bir üyesi olarak görmeye izin verilmez; suç eyleminin kapsamı dışında kalan yüce, dürüst ve nazik özelliklere karşı sempati bastırılmaz.

Bizler, şimdiki şanlı saltanatımızda, Sibirya’nın karlarından hükümdarın merhametiyle dönen bu devlet suçlularını, reformların enerjik figürleri olarak selamladık.

Bogolyubov, tüm haklarından mahrum bırakılarak ağır çalışmaya mahkûm edildi. . Tüm haklardan mahrum bırakma ve ağır çalışma, mevzuatımızın en ağır cezaları arasındadır. Tüm ahlaki çizgilerindeki farklılıklara rağmen, tüm haklardan mahrum bırakma ve ağır çalışma, en çeşitli ciddi suçları da aynı şekilde etkileyebilir. Bunda adaletsiz bir şey yoktur. Hukuk alanıyla ilgili olduğu ölçüde ceza, sosyal statü değişikliği, özgürlükten mahrum bırakma, zorla çalıştırma, özellikle bariz bir eşitsizlik olmaksızın en çeşitli nitelikteki bir suçluyu bile etkileyebilir.

Bir soyguncu, bir kundakçı, bir sapkınlık yayıcısı ya da bir devlet suçlusu, bu cezada adaletsizlik olmaksızın eşitlenebilir. Ancak hukukun nüfuz edemediği, eşitleyici hukukun en büyük adaletsizlik olacağı bir alan vardır: entelektüel ve ahlaki gelişim alanı, inançların, duyguların ve zevklerin alanı.

Dürüst ahlaki ilkelerle dolu bir devlet suçlusu ile ahlaksız bir soyguncu, aynı hapis cezasını çekebilir, ancak hiçbir yasa onları zihinsel ve ahlaki alanda eşit kılamaz.

Biri için hafif bir ceza olan, bir başkası için dayanılmaz bir ahlaki işkence olabilir.

Bogolyubov’a verilen cezaya genel adalet açısından bakarsak, komşusunun manevi işkencesine kayıtsız kalamayan her insanda uyandırdığı yoğun öfke anlaşılır hale gelir.

Zasulich, Bogolyubov’un utanç verici cezasına, insanın ahlaki onuruna karşı derin bir hakaret duygusuyla tepki gösterdi.

Bogolyubov onun için kimdi? Bir akraba, arkadaş ya da tanıdık değildi; onu hiç görmemişti. Ama ahlaki açıdan çökmüş bir insanın görüntüsü karşısında öfkelenmek, savunmasız bir insanın utanç verici alay konusu edilmesi karşısında öfkelenmek için bir kız kardeş, eş ya da sevgili olmak mı gerekirdi?

Zasulich için Bogolyubov bir siyasi tutukluydu ve bu kelime onun için her şeyi ifade ediyordu. Siyasi tutuklu, kitaplarda okunan soyut bir fikir değildi; dürüst bir ruhta pişmanlık, şefkat ve içten sempati uyandıran bir gerçekti.

Zasulich için siyasi tutuklu, kendi acı geçmişi, mahvolmuş yılları, en güzel ve değerli anılarıydı.

Siyasi tutuklu, kendi yüreğiydi ve bu yüreğe yapılan her sert dokunuş, onun heyecanlı doğasına acı verici bir şekilde yansıyordu.

Taşradaki gazete haberleri, Zasulich’i başkentte olabileceğinden daha güçlü etkiledi. Orada yalnızdı; şüphelerini paylaşabileceği, sempati duyabileceği kimse yoktu.

Haber doğru olamaz, en azından abartılıdır,” diye düşündü. “Böyle bir şey şimdi mümkün mü?

Yirmi yıllık ilerleme, ahlakın yumuşaması, insanlık onurunun yüceltilmesi iz bırakmadan silinebilir mi?”

Bogolyubov’un cezasını, onun geçmişine ve gelişimine karşı bir küçümseme olarak gördü.

Bir mahkûmun sinirsel heyecan içinde kuralları ihlal etmesi anlaşılabilirdi; ama hapishane yetkililerinin sopa dışında başka tedbirleri yok muydu?

Gazete, Bogolyubov’un saygısızlık amacıyla şapkasını çıkarmadığını söylüyordu. “Bu inanılmaz,” diye sakinleşmeye çalıştı Zasulich; “bir çürütme, bir açıklama olacak.

Ama hiçbir açıklama gelmedi.

Sessizlik, çalkantılı duyguların sessizliğine yol açmadı.

Zasulich’in zihninde, Bogolyubov’un utanç verici cezası yeniden canlandı.

Eylül’de Petersburg’a geldiğinde, olayı görgü tanıklarından doğruladı.

Haberler abartılı değildi; aksine, öfkeye yol açan ayrıntılarla destekleniyordu. Bogolyubov’un saygısızlık niyeti olmadığı, şapkasını düşürme girişiminin mahkûmların çığlıklarına neden olduğu anlatıldı.

Ceza hazırlıkları, sopa demetlerinin bağlanması, infaz provaları, mahkûmların sinirsel heyecanını artıran detaylarla doluydu.

Bogolyubov’un solgun, korkmuş hali, utanç verici infazın görüntüsü zihninde canlandı: huş ağacı dallarının ıslığı, infaz yöneticisinin ölçülü sayımı, boğulmuş bir adamın acı dolu iniltisi…

Zasulich’in bilgileri ayrıntılı ve güvenilirdi. Şüphelerin yerini kesin bilgiler aldı.

Ölümcül soru ortaya çıktı: Çaresiz mahkûmun kirletilmiş onuru için kim ayağa kalkacaktı?

Bu utancı kim temizleyecekti?

Hükümlü, cezanın ağırlığına katlanabilirdi, ama utancın anısını kim silecekti?

Böyle bir olayın tekrarlanmaması için garanti nerede?

Bogolyubov’un yoldaşları, aynı tehditle mi yaşıyordu?

Zasulich, bu düşünceleri içgüdüsel olarak hissetti.

Belki düşüncelerinde abartı vardı; bir hukukçu, Bogolyubov’un cezasını haklı çıkaracak bir yasa bulabilirdi.

Ama ne bir hukukçu, ne bir düzen bekçisi, ne de pratik bir adam,

Zasulich’in şüphelerini çözebilirdi. Onun yüce, sinirli, hastalıklı ve kolay etkilenen doğasını unutmamak gerekir.

Siyasi suç şüphesiyle iki yıl hapis ve sürgün, ruhunu kırmıştı. Arkadaşlarıyla, yalnız başına, gece gündüz, Bogolyubov’u düşünmekten kendini alamıyordu.

Basından, kamuoyundan, adaletten bir ses bekledi, ama hiçbir şey duymadı.Ve aniden, bir şimşek gibi bir düşünce zihninde çaktı: “Bogolyubov için her şey sustu, bir çığlık atmam gerek, göğsümde bu çığlığı atacak güç var!”

O anda karar kesinleşti. Artık yalnızca infazın zamanı ve yöntemi tartışılabilirdi; 24 Ocak’ta mesele geri dönülmez bir şekilde karara bağlanmıştı.

Düşünce ile infaz arasında günler, hatta haftalar geçti. Bu, savcılığa Zasulich’in niyetini önceden tasarlanmış sayma hakkı veriyor.

Ancak özünde, bu niyet soğukkanlı bir tefekkür değildi.

Karar, yüce bir doğayı ele geçiren ani bir düşüncenin sonucuydu.

Zasulich’in niyeti, tartışılmayan, eleştirilmeyen, kölece itaat edilen bir düşünceydi.

İnfazın detayları tartışıldı, ama kararın özü değil. Düşünce, tutkulu bir ruh halinde doğdu ve tartışmaya izin vermedi.    İntikam, düşmana mümkün olduğunca çok zarar vermeyi amaçlar; General Trepov'u vuran Zasulich, vurulmanın sonuçlarına kayıtsız kaldığını itiraf ediyor.

Son olarak, intikam mümkün olan en düşük bedelle tatmin elde etmeyi amaçlar; intikam, mümkün olan en küçük fedakarlıklarla gizlice hareket eder.

Zasulich'in eyleminde, nasıl tartışılırsa tartışılsın, en fedakâr ama aynı zamanda en pervasız özveriyi görmemek elde değildir.

İnsan kendini bu şekilde, dar görüşlü, bencil bir intikam uğruna feda etmez.

Elbette, Zasulich, General Trepov'a karşı iyi niyet beslememişti; elbette, ona karşı belli bir hoşnutsuzluk duyuyordu ve bu hoşnutsuzluk Zasulich'in güdülerinde mevcuttu, ancak intikamı en azından intikam aldığı kişiyle ilgiliydi; intikamı başka güdülerle renklendirilmiş, değiştirilmiş ve karmaşık değildi.

Vera Zasulich, Arkhip Bogolyubov’un kırbaç cezasına maruz kalmasıyla ilgili adalet ve yasallık sorununu çözümsüz, adeta sonsuza dek gömülmüş gibi görüyordu.

Bu meseleyi yeniden gündeme taşımak ve kararlılıkla yüksek sesle dile getirmek gerekiyordu. Bogolyubov’un aşağılanmış insanlık onuru, henüz telafi edilmemiş, haksızlığa uğramış ve intikam duygusu tatmin edilmemiş bir haldeydi.

Siyasi suçlulara ve mahkumlara yönelik utanç verici cezaların gelecekte tekrarlanma olasılığı ise göz ardı edilmiş gibiydi.Zasulich’e göre, bu ihtiyaçlar Bogolyubov’un cezalandırılması davasıyla ilişkilendirilebilecek bir suçla karşılanmalıydı.

Bu suç, 13 Temmuz olayının bir sonucu olarak siyasi bir mahkumun insan onuruna yönelik saldırılara karşı bir protesto olarak sunulabilirdi. Hüküm giymiş bir siyasi şahsın manevi onurunu ve haysiyetini savunmak, bu fikri yüksek sesle ifade etmek ve tanınmasını talep etmek,

Zasulich’in temel güdüleriydi. Bogolyubov’un cezalandırılmasıyla ilişkilendirilecek bir suç, bu güdüleri tatmin edebilecek gibi görünüyordu. Bu nedenle Zasulich, unutulmuş Bogolyubov davasını yeniden canlandırmak ve tartışmaya açmak için kendi suçundan dolayı yargılanmayı göze aldı

.Zasulich şöyle düşünüyordu: “Bir suç işlediğimde, Bogolyubov’un cezasının adaleti sorusu sessizce gündeme gelecek.

Suçum kamuya açık bir yargılamaya yol açacak ve Rusya, temsilcileri aracılığıyla, yalnızca benim hakkımda değil, aynı zamanda Avrupa’nın gözünde de bir hüküm vermek zorunda kalacak. Avrupa, bizi hâlâ barbar bir devlet olarak niteliyor ve kırbacın bir yönetim aracı olarak kullanıldığını düşünüyor.”

Bu düşünceler, Zasulich’in niyetlerini şekillendirdi. İlk sorgusunda verdiği açıklamalar bu nedenle tamamen inandırıcıdır. Atışının sonucu ölüm mü yoksa yaralanma mı olacak, onun için önemli değildi.

Dahası, açıkça belirli bir kişiyi hedef alan atışın zarar vermemesi, isabet etmemesi ya da tamamen etkisiz kalması da Zasulich için önemsizdi. Onun amacı, Yaver General Trepov’un hayatı ya da fiziksel acısı değil, sanık sandalyesinde yer alarak Bogolyubov davasını gündeme getirmekti.

Zasulich’in öldürme ya da yaralama niyetinin bir arada olup olmaması fark etmiyordu; öldürme niyetine özel bir öncelik vermemişti. Atışının ölümle sonuçlanmasını sağlayacak hiçbir özel çaba göstermedi. Atışın daha tehlikeli bir yönü onun umurunda değildi.

General Trepov’dan uzakta olsaydı, daha isabetli ve tehlikeli bir atış yapabilirdi.

Ancak cebinden tabancayı çıkardı, nişan almadan, hesap yapmadan, hatta elini bile kaldırmadan ateş etti.

Evet, çok yakın mesafeden ateş ediyordu, çünkü başka türlü hareket edemezdi.

Trepov maiyetiyle çevriliydi ve daha uzak bir mesafeden ateş etmek, Zasulich’in zarar vermek istemediği diğer kişileri tehlikeye atabilirdi. Tamamen etkisiz bir atış yapmak ise uygun değildi; bu, Zasulich’in ihtiyaç duyduğu dramı bir komediye indirgerdi.

Savcı, Zasulich’in ölüme mi yoksa yaralamaya mı niyet ettiği sorusuna özellikle vurgu yaptı. Savcının argümanlarını dikkatle inceledim, ancak bunlara katılamıyorum; Zasulich’in amacının değerlendirilmesinde bu argümanlar geçersiz kalıyor. Zira kimse Zasulich’in suçunun temel nedeninin Bogolyubov davasını kamuoyuna duyurmak olduğunu inkâr etmiyor.

Bu bağlamda, savcının dikkat çektiği unsurlar, örneğin tabancanın en tehlikeli olanlardan seçildiği iddiası, önemini yitiriyor. En tehlikeli tabancanın seçildiğini düşünmüyorum; cebe en kolay sığan tabanca tercih edilmişti. Büyük bir tabanca alınamazdı, çünkü cepten taşardı; daha küçük bir tabanca gerekiyordu.

Atışın ne tür sonuçlar doğuracağı Zasulich için tamamen önemsizdi. Tabancanın değişimi ise Zasulich’in bilgisi dışında gerçekleşti. Savcının da kabul ettiği gibi, ilk tabancanın Zasulich’e ait olduğu varsayılsa bile, bu değişim basitçe açıklanabilir: İlk tabanca cebe sığmayacak kadar büyüktü.Savcının, Zasulich’in Trepov’un göğsünden veya kafasından ateş etmemesinin nedeninin kafa karışıklığı olduğu ve ancak toparlandıktan sonra ateş edebildiği iddiasına katılmıyorum.

Bence Zasulich, daha tehlikeli bir atışla ilgilenmediği için göğsünden ateş etmedi. Artık bekleyemediği ve gitmek zorunda olduğu anda ateş etti.

Bir silah sesi duyuldu.

Zasulich, yaptığı işten memnun bir şekilde, daha fazla devam etmeden tabancasını yere attı ve hiçbir direniş göstermeden teslim oldu. Binbaşı Kurneyev’in gücüne, etrafındakilerin yardımıyla boğulmadan, gönüllü olarak boyun eğdi.

Düşüncesi gerçekleşmiş, eylemi tamamlanmıştı.General Trepov’un ifadesine değinmek gerekir.

Trepov, Zasulich’in ilk atıştan sonra ikinci bir atış yapmayı denediğini ve bir mücadelenin yaşandığını iddia ediyor.

Ancak bu ifade, Trepov’un içinde bulunduğu telaşlı ruh haliyle açıklanabilir ve tamamen yanlıştır.

Tüm tanıklar, Zasulich’in gönüllü olarak tabancayı yere attığını ve ikinci bir atış niyeti göstermediğini doğruluyor.

Trepov’un mücadele olarak algıladığı şey, Kurneyev’in Zasulich’e müdahalesi ve diğer tanıkların Kurneyev’i durdurma çabasıydı.

Zasulich’in niyetlerinin ikiliği, daha büyük bir sonuca ulaşmak için özel bir çaba göstermemesi ve ölümün yalnızca hoşgörüyle karşılanan, ancak asıl arzusu olmayan bir sonuç olması nedeniyle, eylemini cinayete teşebbüs olarak tanımlamak için bir gerekçe bulunmamaktadır.

Eylem, özel niyetle bağlantılı olarak ortaya çıkan sonuçla değerlendirilmelidir. Niyet ya ölüme ya da yaralamaya yönelikti; ölüm gerçekleşmedi, yaralama oldu. Bu yaralamada, ölüme sebep olma niyetinin gerçekleştiğini görmek veya eylemi cinayete teşebbüsle eş tutmak için bir neden yoktur.

Eylemi yalnızca bir yaralama suçu olarak değerlendirmek adildir.

Eğer Zasulich eylemlerinin sorumluluğunu taşıyacaksa, bu sorumluluk fiilen ortaya çıkan sonuç, yani yaralama için olmalıdır; zorunlu ve münhasır bir sonuç olarak kabul edilmeyen ölüm için değil.

Ancak tüm bunlar, jüriye düşüncelerimi sunmaktan ibarettir. Zasulich’in kişisel duyguları ve arzuları, eylemlerinin hukuki niteliğinin nasıl çözüleceği konusunda onun için önemli değildir.

Trepov’un evinin eşiğinden geçerken, her şeyi – özgürlüğünü, hayatının kalıntılarını, kaderinin ona sunduğu her şeyi – feda ettiğini biliyordu.

Zasulich, suçluluğunun azaltılması için pazarlık yapmadı. Jüri önüne, uğruna kanlı bir eylem gerçekleştirdiği düşüncenin sadık bir savunucusu olarak çıktı. Acı dolu ruhunun yükünü, hayatının hüzünlü sayfasını açarak, yaşadıklarını, düşündüklerini ve hissettiklerini dürüstçe ortaya koydu.

 Sayın jüri üyeleri!

Bir kadının, kanlı bir suçla itham edilerek, bu ağır ruhsal acı ve suç kürsüsünde vicdan mahkemesine çıkması ilk kez olmuyor.

Burada, baştan çıkarıcılarından ölümle intikam alan kadınlar vardı; ihanete uğrayan sevdiklerinin veya daha şanslı rakiplerinin kanıyla ellerini lekeleyen kadınlar vardı. Bu kadınlar buradan beraat ederek çıktılar. Bu, adil bir yargıydı; eylemlerin yalnızca dışsal yönüne değil, aynı zamanda içsel anlamlarına, yani insanın gerçek suçluluğuna da bakan ilahi bir yargının karşılığıydı. Kanlı misillemelerde bulunan bu kadınlar, savaştılar ve intikamlarını aldılar.

Burada ilk kez, suçta kişisel bir çıkarı, kişisel bir intikamı olmayan bir kadın ortaya çıkıyor - suçunu, tüm gençliği boyunca sadece bir yoldaşı olduğu biri adına bir fikir mücadelesiyle ilişkilendiren bir kadın. Eğer bu suç güdüsü kamu gerçeği terazisinde daha az ağır basıyorsa, eğer kamu yararı, kanunun zaferi, kamu güvenliği için yasal cezayı talep etmek gerekiyorsa, o zaman - cezalandırıcı adaletiniz yerine getirilsin! Tereddüt etmeyin!

Verdiğiniz ceza, bu kırık dökük hayata fazla acı katamaz. Hiçbir sitem, acı bir şikayet, hiçbir gücenme olmadan, kararınızı sizden kabul edecek ve belki de çektiği acının, yaptığı fedakarlığın, eylemine sebep olan olayın tekrarlanma olasılığını engellemiş olmasıyla teselli bulacaktır. Bu eyleme ne kadar kasvetli bakılırsa bakılsın, asıl sebeplerinde dürüst ve asil bir dürtü görmemek elde değildir.

Evet, buradan mahkum olarak ayrılabilir, ama rezil olarak ayrılmayacaktır ve insan ancak bu tür suçları doğuran, bu tür canilerin ortaya çıkmasına neden olan sebeplerin tekrarlanmamasını diler.

...............................


Başkan A. F. Koni'nin Juriye Son Sözleri

  



Sayın Jüri Üyeleri,


Yargılama süreci tamamlanmış olup, karar verme aşamasına gelmiş bulunmaktasınız.

Önünüzdeki davayı tüm yönleriyle inceleme fırsatınız oldu. Tarafların iddiaları, deliller ve sanığın eyleminin niteliğini açıklığa kavuşturacak tüm unsurlar tarafınıza eksiksiz bir şekilde sunuldu.

Mahkeme, elinizdeki delillere dayalı, dikkatli ve iyi düşünülmüş bir karar vermenizi beklemektedir. Ancak, karar sürecine geçmeden önce, delillerin değerlendirilmesinde izlemeniz gereken yöntem ve sıralama hakkında sizlere bazı ipuçları vermem gerekmektedir.

Bir suç isnadıyla karşı karşıya olan sanığın suçluluğunu değerlendirirken, doğal olarak iki temel soru gündeme gelir:

Eylemi kim gerçekleştirdi ve tam olarak ne tür bir eylem işlendi?

Öncelikle, karşınızda eylemlerinin bilincinde olan ve bu nedenle sorumlu tutulabilecek bir kişinin bulunduğundan emin olmalısınız.

Yani, yaşlılık, gençlik ya da zihinsel bir hastalık nedeniyle iradi yetileri sınırlı olmayan bir birey söz konusu olmalıdır.

Mevcut davada, sanığın akıl sağlığıyla ilgili herhangi bir sorun bulunmamaktadır.

Yaşla ilgili bir kısıtlama da söz konusu değildir.

Savunma avukatı, sanığın “sürekli bir duygusal durum” içinde olduğunu, yani baskıcı ve tutkulu bir dürtüyle hareket ettiğini öne sürmüşse de, bu durumun sanığın bilinçli iradesini etkilediğine dair bir iddia ileri sürmemiştir.

Sanığın gerginliği ise yalnızca duygusal etkilenmeyi artıran bir unsur olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, ilk sorunun sizin için önemli bir zorluk teşkil etmeyeceğini düşünmekteyim. Ancak ikinci soru daha karmaşıktır: Somut delillere dayanarak, tam olarak ne tür bir suç işlendiğini belirlemelisiniz.

Yalnızca bir suç eyleminin gerçekleştiğini bilmek yeterli değildir; eylemin amacı, sanığın niyeti ve bu eylemi motive eden nedenler de açıklığa kavuşturulmalıdır.

Bazı durumlarda, suçun kendisi amacını ve açıklamasını içinde barındırır. Örneğin, hırsızlıkta genellikle başkasının malvarlığına gizlice el koyma amacı, soygunda açıkça gasp, tecavüzde ise cinsel arzuların tatmini gibi niyetler açıkça bellidir.

Ancak daha karmaşık durumlarda, eylemin arka planını ve iç yüzünü derinlemesine incelemek gerekir. Cinayet, bu tür karmaşık suçlardan biridir. Cinayet, bir canın alınmasıdır ve nefsi müdafaa dışında işlendiğinde suç teşkil eder.

Ancak cinayet farklı biçimlerde gerçekleşebilir: Düşüncesizce bir silahla ateş etme, bir kavgada öfkelenerek öldürme, ani bir öfkeyle cinayet işleme ya da bilinçli ve planlı bir şekilde bir cana kıyma gibi.

Her biri cinayet olarak adlandırılır, ancak aralarındaki niteliksel farklar büyüktür. Bu nedenle, suçun iç yüzünü doğru bir şekilde değerlendirmek, cinayetin türünü ve niteliğini ortaya koyar. Mevcut davada savcılık, bir teşebbüs suçunu gündeme getirmiştir. Günlük yaşamdan bildiğimiz üzere, teşebbüs farklı biçimlerde ortaya çıkabilir. Bazen bir kişi suç işlemeye başladıktan sonra kendi iradesiyle durabilir; utanç, korku ya da içsel bir vicdan muhasebesi bunu engelleyebilir. Ancak bir silah ateşlendiğinde veya bir darbe indirildiğinde farklı sonuçlar doğabilir: Darbe hedefi ıskalayabilir, yanlışlıkla zararsız bir bölgeye isabet edebilir ya da hedefin fiziksel direnci, ölümcül sonucu önleyebilir.

Kanun, sanığın kendi iradesi dışında ölümün gerçekleşmediği durumlarda, sanığın suçun tamamlanması için gereken her şeyi yaptığını kabul eder.

Savcılık, mevcut davada tam da bu durumun söz konusu olduğunu iddia etmektedir. Sizler, davanın koşullarını ve sunulan delilleri değerlendirerek bu iddianın geçerliliğini ve dayanaklarını sorgulayacaksınız. 24 Ocak tarihinde belediye başkanının kabul salonunda gerçekleşen olay, tanık ifadeleriyle açıklığa kavuşmuştur.

Vera Zasulich’in eylemleri, tanıkların anlatımlarıyla uyumludur. Kullanılan tabanca mahkemede sunulmuş, atışın nedeni ve mekanizması tanıklar Kurneyev ve Grech tarafından detaylı bir şekilde açıklanmıştır.

Mağdur Yaver General Trepov'un ifadesinin, fiziksel acı ve manevi şokun etkisi altında, acı ve heyecanın hararetiyle, etrafında olup biten her şeyi tam olarak ayırt edemediği ve hatırlayamadığı bir an olan atıştan hemen sonra verildiği unutulmamalıdır. Bu nedenle, bu tanıklık üzerinde durmamanız görevinize halel getirmeyecektir.Bu nedenle, mağdurun ifadesine dayalı şüpheleri kararınızda belirleyici bir unsur olarak görmeyebilirsiniz. Atışın bir yaralanmaya neden olduğu tartışmasızdır.

Ancak bu yaranın niteliği, sonuçları ve önemi nedir?

Bu konuda bilirkişi görüşleri dinlenmiştir.Fakat sıradan tanıklardan bir noktada ayrılırlar.

Sıradan bir tanık, gördükleri ve duyduklarıyla doğrudan ilişki kuran basit bir kişidir. Kişisel izlenimleri ve çıkarımları bazen ifadesinde yer alan olguların belagatini gölgede bırakır. Fakat bir bilirkişi, bilimsel bilgi ve özel deneyimle donanmış, mükemmel bir tanıktır. Bu nedenle, gördükleri ve duyduklarının önemi hakkında yalnızca konuşamaz, aynı zamanda vardığı sonuçlarla davayı aydınlatır, birçok şüpheyi giderir ve sıradan fikirlerin belirsizliğini, kesin bilimsel verilere dayalı kesin bir görüşle değiştirir.

Hem tanıklara hem de uzmanlara az çok güvenilebilir. Mahkemede bir tanığa duyulan güvenin ahlaki temellere dayanması gerektiğini ve eğer tanık uzman ise, bilimsel otoritesine de dayanması gerektiğini hatırlatayım. Bu şartları, karşınızda duran uzmanların ifadelerine uygularken, uzmanların meseleyi tam bir sakinlik ve dikkatle ele aldıklarını, farklı görüşlerine rağmen aynı sonuçlar üzerinde oldukça özgürce mutabık kaldıklarını görürseniz, muhtemelen onlara güvenle bakarsınız.

Mahkemede dinlenen üç seçkin cerrahın, yaranın ciddi ve hayati tehlike arz eden bir yara olduğunu belirttiği ifadeleri, bilimsel otoritelerine dayanarak dikkate alınmalıdır. 

Öyleyse, karşınızda aralarında iki cerrahi profesörünün de bulunduğu, başkentin en seçkin üç cerrahının, yarayı ve sonuçlarını, tabiri caizse, hastanın başucunda, hemen takip etme fırsatı bulduklarını hatırlarsanız, onların ifadelerine bilimsel bir otorite olarak atfetmeniz şart olacaktır.

Onların sunduğu görüşün özü dikkatinizden kaçmamıştır. Üniformadaki yanık lekenin neredeyse tam ortasından incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, açık yara hayati tehlike arz edecek ciddi bir yaradır...


Zasulich'in eyleminin iç yüzü, özel tartışmanızın konusu olacaktır. Burada, sanığın eyleminin ardındaki amaç ve niyeti daha doğru bir şekilde değerlendirmek için tüm akıl yürütme gücünü kullanmak gerekir.

Burada sadece en belirgin mahkûmiyet gerekçelerinin şunlar olduğunu belirtmekle yetineceğim: birincisi, sanığın kendi açıklaması ve ikincisi, bu açıklamadan bağımsız, ancak doğruluğu veya yanlışlığı birçok açıdan ispatlanabilecek dava delilleri.

Sanığın açıklamaları, onun kişiliğine duyulan güven ya da güvensizlikle birlikte değerlendirilmelidir. Sanık sandalyesinde farklı karakterde kişiler yer alabilir ve bu kişilerin mahkeme önündeki beyanları, genellikle içinde bulundukları koşullardan etkilenir.

Çoğu durumda, sanığın açıklamalarına ihtiyatla yaklaşılmalıdır.


Sanık davanın tarafı olarak davaya bağımsız bir şekilde bakamayacak bir konumdadır ; öyle ki, bazen, konumunun etkisiyle, eylemine gayri iradi olarak tek taraflı, yani gerçekliğe hiçbir şekilde uymayan bir şekilde bakar.

Bu o kadar anlaşılır bir olgudur ki, kişi sanığa suçlayıcı bir şekilde yaklaşmamalı, yalnızca davanın şu veya bu şekilde gelişen olgularıyla sanığın savunmasının aksi doğrulanmaya çalışmalıdır.

Her durumda sanık savunması, özellikle de mevcut davadaki gibi davalarda, her zaman dikkate alınmalıdır.

 Savunmaların önemi açısından, tabiri caizse, temel olarak iki suçlu tip söz konusudur.

Bir yanda, bencil amaçlara dayalı bir suçla suçlanan, suçun meyvelerini kendi çıkarı için kullanmak isteyen, eyleminin izlerini gizlemek,suçlamadan kaçmak ve mahkemede de aynısını yapmaya devam etmek isteyen, sahte açıklamalarla muhtemel gördüğü beladan yırtabileceğini ve kurtulmayı uman - Becerisi onu yarı yolda bırakmış, özgürlüğünü riske atmış ve mahkemede suçunu geri almak isteyen bir kumarbaz kişi.

Diğer yanda, kişisel çıkar ve adaletten kaçma arzusu olmaksızın , eylemin kaçınılmaz sonuçlarını kabullenme kararlılığı içerisinde ve - Suçu inkâr etme olasılığını ortadan kaldıran bir ortamda eylemi gerçekleştiren kişi.

 Mahkemeye çıkan tüm sanıklar bu iki tip arasında yer alır; bazen birine, bazen diğerine yaklaşırlar. İlk tipteki bir sanığın, ikinci tipteki bir sanıktan daha az güvenilir olduğu açıktır.

Sanığın bu tiplerden birine veya diğerine benzemesi, eylemin suç niteliğini ortadan kaldırmasa da, sanığın mahkemedeki savunmasına duyulan güvenin derecesini etkileyebilir.

Vera Zasulich'in hangi tipe daha yakın olduğuna karar verirken , General Trepov'u vururken tam olarak ne düşündüğüne dair sözlerine az ya da çok bir değer vereceksiniz.

Zasulich'in açıklamalarını burada duydunuz, olayın hemen ardından verdiği ifadenin özünü de hatırlıyorsunuz. Vera Zasulich’in hangi tipe daha yakın olduğuna siz karar vereceksiniz.

Zasulich’in savunması, Bogolyubov’un kırbaçlanmasının intikamını General Trepov’u ya öldürmek ya da yaralamak yoluyla almak ve kamuoyunun dikkatini geçici cezaevindeki koşullara çekmek amacına dayandığını göstermektedir. Ona göre, bu şekilde benzer olayların gelecekte tekrarlanma olasılığını azaltmak istiyordu.


İddia makamının suçlamalarını dinlediniz. Savcı, sanığın intikam aldığını ve amacının Genelkurmay Başkanı Trenev'i öldürmek olduğunu öne sürdü. Savcı, ahlaki hedeflere ulaşmaya çalışsa bile, sanığın seçtiği yöntemin, ahlaki açıdan teşhir edilmesi gerektiğini belirtti.

Size, kendisinin veya bir başkasının haklarının ihlal edildiğini düşünen herkesin kendi kişisel, keyfi cezasını verip bizzat infaz edeceği böyle bir durumun yaratacağı tehlikeye işaret etti. Sanığın savunmalarını bu açıdan değerlendiren ve dosyadaki delillerle karşılaştıran savcı, sanığın mağdurun canına kıymak istediğini ileri sürdü.

Daha sonra savunmanın tezlerini dinlediniz. Bunlar esas olarak sanığın daha sonraki açıklamalarına yönelikti; bu açıklamalara göre, General Trepov'un yaralanması veya ölümü Zasulich için hiçbir önem taşımıyordu. Önemli olan, ateşlenme nedenlerine genel bir dikkat çeken bir vurgulamaydı.

Dolayısıyla, savunmanın varsayımına göre, sanık Bogolyubov'un onurunu iade etme ve 13 Temmuz olaylarının gerçek mahiyetini yalnızca Rusya mahkemesine değil, aynı zamanda Avrupa'ya da açıklama meselesini gündeme getirdiğini düşünüyordu. Atıştan sonra olanlar, sanığın hesaplarının bir parçası değildi.


Sayın jüri üyeleri,

Her iki argümanı soğukkanlı bir şekilde analiz ederken muhtemelen aşağıdaki sorularla karşılaşacaksınız.

Kamuoyunun dikkatini alışılmadık hatta yasa dışı bir eylemle çekmek gerekiyorsa, tek kaçınılmaz yol tabancayla ve yakın bir mesafeden mesafeden ateş etmek midir?


Kamuoyu dikkati yalnızca kan dökülmesiyle sonuçlanan eylemlerde mi ortaya çıkacaktır.?

Bir kişiye değil de, dışarıdan bir girişimin işaretlerini taşıyan bir atış, soruları da beraberinde getiremez mi?

Son olarak, kamusal yaşamın gerçekten acı verici yönleri olsa bile , sanığın seçtiği şekilde soru sormak, kamu düzeninin sert bir ihlali değil midir ?

Acı verici izler bırakan bir ilaç değil midir?

Çünkü her bir durumda bu şekilde sorulması gereken sorunun tespiti, keyfiliğe, gelişime, bireyin aklına veya akılsızlığına bağlıdır.

Zasulich'in ifadesine dönersek, Ekaterina Kozlova takma adını davasının olağan bir mahkemede, aleni ve açık bir şekilde görüleceğine kesin olarak ikna olamadığı ve davanın siyasi bir emirle görüleceğini varsaydığı ve yakınları için endişelendiğinden kullandığını hatırlatmak isterim. Yakınlarını koruma amacı taşıdığı için bu tip durumlarla yasa kapalı oturum konusunda mahkemeye takdir hakkı tanır.

 Savcının iddialarını tartışırken, intikamın ne anlama geldiği üzerinde durmanız gerekecek.

Sanığın intikam arzusuna dair ilk ifadesinin anlamını analiz etmeniz gerekecek.

Eğer savcının Zasulich'in eylemi hakkındaki görüşüne katılıyorsanız, bu tespit içerisinde ateşin hangi pratik amaçla atıldığına dair bir gerekçeye rastlayabilirsiniz.

İntikam, yalnızca yok etme arzusu mu taşır, yoksa acı çektirme ya da ahlaki bir darbe vurma amacı da içerir mi?

İntikam duygusu, bir tutku ya da kıskançlık gibi doğal ve insan yapısıyla uyumlu bir şey değildir .

Çok az insana özgüdür;

Ancak bazen çok güçlü olabilir; eğer kişi intikam arzusunu bastırmak için ruhunun en asil duygularını kullanmazsa, düşmanca bir ruh halinin onu kör etmesine ve onu baskı altı almasına izin verirse , bu duygunun adalete ulaşmak için zayıf bir destek olduğunu unutursa. intikamı adaletle karıştırmaya başlar.


Karakterinin henüz tam olarak oluşmadığı çağda, az çok herkes bu duyguyu yaşamıştır.


Bu duygu, ruhta güçlü bir intikam duygusu uyandıran öfke olgusu, acının kaynağını yok etme yönündeki vazgeçilmez bir arzudan mı ibarettir?


Yoksa, yok etme arzusuyla birlikte -ve dahası, çok daha sıklıkla- yalnızca manevi veya fiziksel acı mı , yoksa her ikisine birden mi sebep olma arzusu mu vardır?

Ne yazık ki, intikam eylemleri hayatta çeşitli biçimlerde ortaya çıkar, ancak her zaman yok etme, yeryüzünden silme, intikamın objesini yok etme arzusuna dayandıkları söylenemez.

Hayatı biliyorsunuz ve bu meseleyi siz çözeceksiniz.

Belki de intikamın yalnızca yok etme arzusunu değil, aynı zamanda acı çektirme ve bir insanı ahlaki açıdan mahkum etme arzusunu da ifade ettiğini göreceksiniz.

Eğer bunu fark ederseniz, Zasulich'in intikam alma arzusuna dair ifadesinin, onun kesin olarak General Trepov'u öldürme arzusunu işaret etmediği sonucuna varabilirsiniz.

Sanığın ifadesine duyulan güvenin derecesi meselesini, bir şekilde dava delilleriyle doğrulamadan bir şekilde çözmek imkansızdır. Ve burada yine bir dizi meseleyle karılaşacaksınız.

İlk olarak, silahın sanığın kendisi tarafından satın alındığını fark edeceksiniz. Lejeune'nin ifadesi size tabancanın özelliklerini açıklamıştı.

En güçlülerinden biri.
Aynı zamanda, tasarım açısından namlusu en kısa olanlardan biri.

Savcının, tabancanın kalibresinin, tahrip gücünün, öldürme kastını kanıtladığı yönündeki mütalaasını hatırlayacaksınız, ancak tabancanın boyutunun öldürme eyleminde kesin sonuç alma açısından değil, asıl olarak onu cepte rahat taşıyabilmek ve fark edilmeden çıkarmayı kolaylaştırdığını da gözden kaçırmamanız gerekir.

Bu bağlamda, tabancanın özellikleri, atışın mesafesi ve hedeflenen bölge gibi unsurlar önem taşır.

İkinci olarak, atışın yapıldığı mesafeyi ve atışın yapıldığı yeri müzakere edeceksiniz.


Neredeyse vücudun tam ortasının hedef alınması , ölümcül yaralama arzusunun bir göstergesi olabilir, Ancak General Trepov ile Zasulich arasındaki mesafenin sadece o anki duruma has bir şey olduğunu söylemek gerekir. Belki de başka bir yerden ateş etmenin imkânsız olduğu da göz ardı edilmemelidir.

Böylesine yakın bir atışın yapıldığı mesafenin Zasulich tarafından iradi olarak mı seçildiğine ve biraz daha uzak bir mesafeden ateş etmenin öldürme amacıyla daha uygun olup olmayacağına siz karar vereceksiniz.

Çünkü bu durumda mesafeye bağlı kalmadan tabancayı vücudun en tehlikeli noktasına nişan almak mümkün olurdu.

Aynı zamanda, atışın yapıldığı yerin seçimini de değerlendireceksiniz. Savcının sanığın ajitasyonu hakkında söylediklerini ve bu durumun farklı bir atış yapmasını engellediğini hatırlayacaksınız. Ancak hem günlük kavramlara hem de gerçek bir yaralanmanın tıbbi sonuçlarına göre ölüme neden olma açısından en tehlikeli yerlerin baş ve göğüs olduğunu da unutmamanız gerekir.

Genel olarak, olayın verilerinin değerlendirilmesinde özellikle dikkat edeceksiniz.

Zasulich'in öldürme kastının tespiti açısından , olgulara özellikle değinmenin gerekli olmadığı burada daha önce söylendi. -

Görünüşe göre, olgular önemsiz görünüyor. Ama ben, kendi adıma, size böyle bir tavsiyede bulunamam.

Her durumda olgulara özel bir dikkat gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Önemli olan bir mahkeme kararının -suçlu veya beraat -fark etmez- salt varsayımlar ve teorik gerekçelere dayanılarak inşa edilemeyeceğidir.

Varsayımlar ve sonuçlar bazen olgular arasında güçlü ve doğru bir bağ oluşturur, ancak kendi başlarına hiçbir şeyi kanıtlamazlar.

En iyi ve en kesin şeyler rakamlardır; rakamların olmadığı yerde olgular kalır; ancak rakamlar yoksa, olgular bir kenara atılırsa, her sonuç keyfi ve temelsizdir.

Bu nedenle, tekrar ediyorum, cinayete teşebbüs ve yaralama davalarında iki meseleyi tartışırken sadece olguları düşünün ve dikkatlice analiz edin.

Size sorulan sorulardan ilkini yanıtladığınızda, sizi önceden hesaplanan ve kastla işlenen yaralamaya götürür. Yalnızca ilkini değil, ikincisini de yanıtladığınızda, önceki sorudan farklı bir cevap çıkmaz. Zasulich'in iradesinin dışında, elinde olmayan nedenlerle işleyemediği varsayılan cinayeti görürsünüz.

Tüm bu soruların cevabı, cinayete teşebbüsün eksiksiz bir resmini verir; yalnızca ilkinin cevabı ise bilinçli ve kasıtlı olarak ciddi bir yaralamanın resmini verir.

Sanık suçlu bulunursa, bu iki cevaptan birini seçmek zorunda kalacaksınız.

Belki de bu cevaplardan birini seçmek konusunda şüpheleriniz doğacaktır.

Bu nedenle, genel hukuki ve ahlaki kurala göre, şüphe halinin sanık lehine yorumlandığını hatırlatmalıyım; farklı suçlar için iki suçlama söz konusu olduğunda, bu, daha hafif olan suçlamanın seçildiği anlamına gelir.

İlk meselenin , hem cinayete teşebbüs hem de ağır yaralama için geçerli olan, önceden tasarlanmış bir kasttan söz eden kısmına dikkat çekmek gerekir.

Her eylem, ne kadar ciddiyse, o kadar kasıtlıdır; aynısı suç için de geçerlidir. Savcılık, sanığın eylemini uzun zaman önce düşünüp hazırlık yaparak işlediğini öne sürmekte, savunma ise önceden kasıtlı bir şey olmadığını, Zasulich'in daha sonra belediye başkanının kabul odasında yaptıklarını düşünürken sürekli bir duygulanım halinde, yani sürekli bir baskıcı ve öfkeli bir halde olduğuna inanmaktadır.

Öfke halinde işlenen suçlar, önceden tasarlananlardan önemli ölçüde farklıdır.

Sanığın, General Trepov'u vurduğu sırada, kısa bir süre önce ona yönelen bir öfke ve kızgınlık halinin varlığını kabul ederseniz, o zaman kastı reddetmiş olursunuz. Diğer sorulara olumlu cevap verilmesi durumunda bile buna ancak “kasıtlı olmayan bir niyeti" eklersiniz.

Ancak yasa, kişiyi tamamen ele geçiren ani öfkenin sonuçları olarak asabiyeti kabul eder. Beklenmedik bir hakaret, şiddet, bariz bir baskı, ölçüsüz bir davranış, tanık veya mağdurda öfkeye yol açabilir; bu da onu çevresindekileri unutarak, suçluya doğru yönelmeye iter .Belki önce sözle bir tepki verir. Sonrasında yavaş yavaş tüm öz kontrolünü kaybetmeye ve ona karşı suç işlemeye yönelebilir.

Failin sonuçlarını bazen bir saat, yarım saat önce öngöremediği ve sakin bir durumda kendisinin bile dehşete düşeceği bir durumdan bahsediyoruz.

Ama düşünmek, kendiyle baş başa kalmak için biraz zamanı varsa, öfke ön planda değilse, daha sakin ve derin bir düşmanca duygu varsa, cinayet zaten önceden tasarlanmıştır.

Zarar verme veya öldürme arzusu az ya da çok uzun bir süre boyunca mevcutsa, kişi tek bir düşünceyle, verdiği tek bir kararla her gün yatağa giriyorsa, eylemi için gerekli araçları elde ediyorsa ve sonra her şeyi bir kez düşünüp öngördükten ve her şeye karar verdikten sonra eylemini gerçekleştirmeye gidiyorsa, hukuk açısından bakıldığında, önceden tasarlanmış bir suçla, yani önceden iradesi ortaya çıkmış planlanmış bir suçla karşı karşıyayız demektir.

Failin gelecekteki kurbanına öfke biriktirmesi uzun bir hazırlık ve düşünme süreci sonucu ortaya çıkar. Gün be gün artan öfke , uzun bir döneme yayılır ve bu süre zarfında gelecekteki eylemin düşüncesi olgunlaşıp gelişirse yasa buna önceden tasarlanmış olduğunu söylüyor.


Kasıtlı olarak işlenen bir suç ile öfkeyle işlenen bir eylem arasındaki fark öfkede veya tutkulu bir öfkede değil, kişinin tekrar düşünmesine, kendini ve niyet ettiği eylemi eleştirel bir gözle değerlendirmesine ve iradesini kullanarak cazip planı terk etmesine fırsat veren zaman aralığında ortaya çıkar.

Eleştiri fırsatı, reddetme fırsatı, geri dönme fırsatı, düşünme fırsatı varsa, yasa orada kendinle müzakere için gerekli şartların varlığını kabul eder.

Bunun olmadığı, kişinin beklenmedik bir şekilde tutkulu bir dürtüye kapıldığı yerde ise yasa orada etkiyi görür.

Sayın jüri üyeleri!

Müzakerelerinizin sırası hakkında size söyleyecek bir şeyim yok: bunu biliyorsunuz. Kamu vicdanının temsilcileri olarak, adaleti sağlamakla sorumlu bri görevli olarak görevinizin öneminden bahsetmeme gerek yok.

Oturumu açarken sizinle bu konudan zaten bahsetmiştim ve konuyu ele alış biçiminiz, görevinize olan ciddiyetinizin bir göstergesidir.

Size şimdi ipuçları, davanın delillerini analiz eder ve yorumlamını kolaylaştıracak tavsiyelerden başka bir şey değildir.

Bunlar sizin için hiçbir şekilde bağlayıcı değildir.

Bunları unutabilirsiniz ancak dikkate almanız gereken şey, önemi şüphesiz olan bu davada kesin ve nihai sözü sizin söyleyecek olmanızdır.

Bu sözü, gördüğünüz ve duyduğunuz şeylere dayanan, vicdanının sesi dışında hiçbir şeyle kısıtlanmayan, derin inancınıza göre söyleyeceksiniz.

Sanığı ilk veya üç suçlamadan da suçlu bulursanız, davanın şartları göz önüne alındığında affedilmeyi hak ettiğini düşünebilirsiniz.

Bu şartları geniş anlamda anlayabilirsiniz. Bunlar, karşınızdaki suçlunun kişiliğini özetleyen her şeyi içerir.

Bu şartlar her zaman önemlidir, çünkü soyut bir nesneyi değil, şimdiki zamanı doğrudan veya dolaylı olarak geçmişi tarafından şekillendirilmiş yaşayan bir kişiyi yargılıyorsunuz.

Beraat gerekçelerini tartışacaksanız, Zasulich'in size anlatılan hayatını hatırlayın.

Belki de beraat gerekçesini, onu hüzünlü, başıboş gençliği, içinde biriken ve onu çevresindeki hayata karşı, daha kolay etkilenebilir ve daha hastalıklı , daha az sakin hale getiren acılarda bulacaksınız.

Dosyayı alın .

Davayı sakin ve dikkatli bir şekilde tartışın ve kararınızın, bir yargıcın kutsal görevlerini yerine getirenlerin tüm eylemlerine nüfuz etmesi gereken o "hakikat ruhunu" yansıtmasına izin verin.






........................................

















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1937/38 Büyük Tasfiye- Türkmenistan Raporu

ENSELERİNE KURŞUN SIKILAN ADALET BAKANLARI

BUHARİN'İN DRAMI.. 3.MOSKOVA DAVASI