ADLİYEDE ARAMA..
Av.Münip ERMİŞ
2015 nisan ayında Savcının rehin
alınması eyleminden sonra, Çağlayan
Adliyesinde başlayan, avukatların üst ve çanta araması uygulaması her geçen gün daha da
yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.
Türk yargı pratiği, kendisini ıskartaya çıkartacak her türlü uygulamaya
balıklama atlama kültürü içerisinde piştiği için Tayyip Erdoğan’ın emrini yerine getirebilmek
uğruna akla en sığmayacak bir yoruma
imza attı ve Adliye’ye girerken
savcı,hakim, avukatlar ve başsavcılar dahil olmak üzere Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununun
9.maddesi gereği polisin herkesi arama yetkisi vardır. dedi.
Her halde böyle bir gariplik ancak Türkiye’de yaşanırdı ve halen daha
yaşanıyor.
Bu duruma “katmerli garip” demek daha uygundur. Katmerli garipliğin bu ilk
adımında koskoca Başsavcılar ve Hakimler avukatlarla birlikte kendilerini de tehlike yaratabilecek unsur statüsü
içerisine soktular. Bu yetmedi
polise Herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın, kişiyi donuna kadar aramaya yetkilisin demeye
getirdiler.
“Polise ne biçim bir güvendir,kendine de ne
biçim özgüvendir “ bunun buradan tarifi mümkün değil ama anlıyoruz ki,” emir demiri keser “ ruh halinin
getirdiği sefaletin hukuk bürokrasisine sirayet etmesinin son hali böyle bir
şey.
Önce hukuksal
duruma bakalım;
1969
yılında Avukatlık Kanun 58.maddesi diyor ki, Ağır ceza mahkemesinin görev
alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışında avukatın üzeri arayamazsın
... “Duruşmada taşkınlık
yaparsa da bunu hariç tutuyorum.
2007
yılında son şekli verilen 2559 sayılı Polis
Vazife ve Selahiyetleri Kanunun 9.maddesi diyor ki ; Polis,
tehlikenin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina
ve tesislere gelenlerin; herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın,
üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla, gerektiğinde el ile kontrol
etmeye ve aramaya yetkilidir. Bu yerlere girmek isteyenler kimliklerini
sorulmaksızın ibraz etmek zorundadırlar. Milletlerarası anlaşmalar hükümleri
saklıdır. Önleme aramasının sonucu, arama kararı veya emri veren merci veya
makama bir tutanakla bildirilir.
Bu yasaya dayalı olarak çıkartılan 1 Haziran 2005 tarihli Adli ve Önleme
aramaları Yönetmeliğinin Hâkimden önleme araması kararı alınması gerekmeyen
hâller başlıklı 25.maddesinde ise Devletçe kamu hizmetine özgülenmiş
bina ve her türlü tesislere giriş ve çıkışın belirli kurallara tâbi tutulduğu
hâllerde, söz konusu tesislere girenlerin üstlerinin veya üzerlerindeki eşyanın
veya araçlarının aranmasında, ayrıca bir
arama emri ya da kararı gerekmez: denmekte.
“Kapı gibi kanun” olunca Başsavcılar diyor ki ; polis, sadece avukatları değil yedi düveli arar..
Biz de diyoruz
ki; 2559 sayılı yasanın 9.maddesi son fıkrası ile bu yasaya dayalı olarak
çıkartılan yönetmeliğin 25/a maddesinde iki temel farklılık bulunmaktadır.
Birincisi
9.madde de her hangi bir şekilde “kamu
binasından” bahsetmemekte, sadece “polisin
güvenliği sağladığı binadan” bahsetmektedir. Kamu binaları her hangi bir şekilde
zikredilmemiştir. Yönetmelik 25/a’da ise “”devletçe
kamu hizmetine özgülenmiş bina ve tesisten” bahsedilmektedir.
İkinci olarak,
her ne kadar Yönetmeliğin 25.maddesinin kenar başlığı “HAKİM KARARI ALINMASI
GEREKMEYEN HALLER “ başlığını taşımakta ise de, hem madde metninde hemde 2559
sayılı yasanın 9/son maddesinde” herhangi bir emir veya karar olmasına
bakılmaksızın” dendiği için bu binalarda yapacağı aramalarda hem en yüksek mülki idari
amirinin emrine, gerekse de bağlı olduğu amirinin emrine ihtiyaç olmaksızın
polisin görevini yerine getireceği sonucu çıkmaktadır.
Yukarıdaki
tespite dayalı olarak, kamu binalarının girişlerinde yapılacak aramalarla
ilgili ikinci çözümlenmesi gereken sorun
“POLİSİN KİMİ ARAYACAĞI ?”
sorusudur.
Çünkü
polisin arama yetkisi konusunda gerek 2559 sayılı kanun,gerekse de yönetmelikte
her hangi bir sorun yoktur.
Polisin
kimi arayacağı sorusunun cevabını ise 9.madde bizzat kendisi vermektedir.
Yasa
“Tehlikenin
önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla” dediğine göre burada kastedilen “TEHLİKE
YARATMASI MUHTEMEL”kişilerdir.
Eğer
bir adliye binasında potansiyel olarak, herkes “TEHLİKE YARATMASI MUHTEMEL
KİŞİ” sıfatına haiz olabilir deniyorsa,
başta bu aramayı yapacak polis memurları ve amirleri ile BAŞSAVCI DAHİL TÜM ADLİYE
PERSONELİNİN SADECE ELEKTRONİK CİHAZ DEĞİL
ELLE ARAMADAN GEÇİRİLMESİ LAZIMDIR Kİ, 9.madde zaten elektronik cihaz
aramasına izin vermemektedir.
“Tehlike yaratması muhtemel kişileri”
engelleyecek kişilerinde “tehlike yaratması muhtemel kişi” statüsüne sokan bir
kanun olabilir mi ?
Dediğimiz sadece budur...
Yukarıdaki
çok önemli şahsiyetlerin “TEHLİKE
YARATMASI MUHTEMEL KİŞİ” sıfatına asla taşımayacakları konusunda ortak düşünce taşıyorsak, bu yasa dışı
uygulama derhal durdurulmalıdır, diyoruz
Çünkü hem 1136 sayılı Avukatlık yasası,hem Hakim ve Savcılar kanunu buna açıkça engeldir. Bu yasa 1969 yılında
çıkmıştır. Bu yasanın 58.maddesi yazılırken ADLİ ARAMA VE ÖNLEME ARAMASI
şeklinde bir ayrım asla yoktu.
Anayasa Mahkemesi ,2559
sayılı PVSK’da 11/7/1973 tarih ve 1775 sayılı kanunla getirilen
Adlî görevleri
sırasında ilgili kanunlara göre yaptığı aramalar dışında,millî güvenlik veya k
a m u düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde, o yerin en büyük mülkiye
amirin n emri ile, polis, şüphe edilen kişilerin üstünü, özel kâğıtlarını ve
eşyasını arar veyukarıdaki bentlerde sayılan alet veya eşyalara el koyar.»
düzenlemesini 1973/41 es.25.4.1974 tarih ve 1974/13 s. Kararla iptal ederken aynen
„ „Özel hayatın gizliliğine kanunun açıkça
gösterdiği hallerde usulünce verilmiş hâkim kararı ile dokunulabileceği
yolundaki istisna kuralının da bir anayasal istisnası vardır. O da millî
güvenlik veya kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde hâkim
kararı yerine kanunun yetkili kıldığı merciin emri ile yetinilerek bir kimsenin
üstünün, özel kâğıtlarının ve eşyasının aranabilmesine ve bunlara el
konulabilmesine olanak tanıyan kuraldır.
1775 sayılı Kanunun dava konusu 2. maddesi ile Anayasa'nın değişik 15.
maddesindeki son istisna kuralının yansıtılması istenmiş; ancak aşağıda
tartışılıp açıklanacağı üzere bu yansıtmada Anayasa ile çelişkiye düşülmüştür.
Dava ve inceleme konusu maddeye ilk bakışta Anayasa kuralı kanuna
aktarılmış gibi görünür. Ancak bu nitelikte bir kuralın olduğu gibi Yasaya
geçirilmesinin dahi Anayasa Koyucunun ereğine ve yönergesine uygun düşeceği
ve bir yasal düzenleme işini göreceği düşünülemez.
Dava konusu kuralın Anayasa'nın değişik 15. maddesinin ikinci fıkrası
gereği yerine getirildiği tek bölümü istisnaî durumlarda arama ve elkoymayı
buyurmağa yetkili mercie ilişkin olanıdır.
Bu, « o yerin en büyük mülkiye
amiri» olarak belirlenmiş; ancak yetkinin hangi koşullar altında, nasıl
kullanılacağı açıklanmamıştır. Oysa «millî güvenlik» ve «kamu düzeni»
uygulayıcıların kişisel görüş ve anlayışlarına göre genişleyebilecek, öznel
yorumlara elverişli, bu nedenle de keyfiliğe dek varabilir çeşitli ve aşamalı
uygulamalara yol açacak genel kavramlardır. «Gecikmede sakınca bulunan haller» de en az o kavramlar kadar
kesin ve keskin çizgilerle belli edilmesi, sınırlanması zorunlu bulunan bir
deyimdir.
Dava konusu kuralda «şüphe edilen
kimseler» denilerek yasal düzenlemeye Anayasa'nın pek istisnaî durumlar
için öngördüğü bir yetkinin hele ikinci , üçüncü aşamadaki görevlilerce
kullanılmasını olağanlaştırmağa,genelleştirmeğe ve büsbütün öznelleştirmeğe
elverişli bir deyim daha eklenmiştir.
Öte yandan Anayasa'nın değişik 15. maddesinin ikinci fıkrasındaki ana
istisna kuralında (hâkim kararıyla arama ve elkoyma) «kanunun açıkça gösterdiği
hallerde» koşulu yer almış bulunmaktadır.
«Kanunla yetkili kılınan merciin buyruğu ile arama ve elkoyma» ana istisnanın
bir istisnası olduğuna göre koşulun burada da geçerli olması gerekir.
Kaldı ki Anayasa Koyucunun hâkimlerce verilecek kararlarda dahi «kanunun
açıkça gösterdiği hallerde» koşulunu öngörmüş olduğu gerçeği «buyrukla
arama ve elkoyma» konusu yasa ile düzenlenirken görmezlikten gelinemez.
Onun için söz konusu yetkinin hangi hallerde kullanıla bileceğinin Yasa'da
açıkça gösterilmesi bu yönden de zorunludur. Görülüyor ki 1775 sayılı Kanunun
2. maddesi, Anayasa'nın değişik 15. maddesinin ikinci fıkrası ile güdülen ereği
ve konulan sınırı aşmakta ve «özel hayatın gizliliği» temel hakkının özüne
dokunmaktadır. Anayasa'nın değişik 11. ve değişik 15. maddelerine aykırı olan
kuralın iptal edilmesi gerekir” demiştir.
Anayasa
Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi kolluğa ileride işlenmesi muhtemel
suçu engelleme amacıyla verilecek arama
yetkisinin açıkça yasayla düzenlenmesi gerekir.
Mevcut
Anayasa’nın Özel yaşamın gizliliğini düzenleyen
20.maddesi aynı şekilde „millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere
bağlı olarak gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası
aranamaz ve bunlara el konulamaz. „
demektedir.
Bu
nedenle 9.madde ile bina girişlerinde polise verilen arama yetkisinin Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan
kararına, hemde Anayasa’nın 20.maddesi ile
getirilen kıstaslardan yoksun olduğu bellidir.
Çünkü
„ POLİS BİNA GİRİŞİNDE ARAMA YAPARKEN, KENDİ AMİRİ DAHİL KİMSEDEN EMİR
ALMAZ“ gibi bir anlam çıkartmaya tam anlamı ile
müsait bir yasal düzenlemenin olduğu
açıktır.
Anayasa’ya
aykırılığı açık bu yasal düzenlemeye , bu yasanın lafzını ve anlamını aşar bir
şekilde binada görev yapan kamu personelinin üzerinin aranması konusunda polise yetki verdiğini iddia
etmek ise katmerli bir hukuksuzluk olacaktır.
Tüm kamu
görevlilerini TEHLİYE YARATMASI MUHTEMEL
KİŞİ muamelesi yapmak ve potansiyel
suçlu ilan etmeye kimsenin yetkisi yoktur.
Başsavcılarında
yetkisi yoktur.
Yorumlar
Yorum Gönder