Stalin bizi halka sadık olacak şekilde yetiştirdi. Bize çalışmaya ve amel etmeye ilham verdi.”


"Stalin bizi halka sadık olacak şekilde yetiştirdi.
Bize çalışmaya ve amel etmeye ilham verdi.”


Stalin dönemi  dökümanları arasında en dramatik belgeler, ölüme mahkum edilen insanların büyük bir haksızlığa uğradıkları inancıyla, ölümlerinden birkaç saat önce  Stalin’e son kez övgülerini yağdırdıkları mektuplar.

Sibirya Parti sekreteri Eikhe Hayatımda sana tek bir yalan söz bile söylemedim ve şimdi iki ayağım mezardayken de sana yalan söylemiyorum.” diye yakarıyor.

Birkaç saat sonra da dediği gibi idam mangasının önünde.

Nietsche , “bakışımdan insan siner , boyun eğer, köleleşir ve yılanla domuzdan daha alçak olur” der egemenlik tutukusunu tarif ederken .

Her açıdan sana biat edip ,ağzından çıkacak her kelimeye tanrısal keramet atfeden, kelime dağarcığında seni yüceltmek adına ne varsa sayıp döken, yaşamının her dakikasında senin safında olduğunu ispatlamış, ya da ispatlamak için her şeyi yapmış bir insanın ölüm fermanını bir anda büyük bir zevkle veriyorsun.

Bundan sonraki dizinde, Stalin kurbanlarının ölümlerinden önce Stalin’e yazdıkları mektuplardan nedamet dilekçeleri- örnekler vereceğim.

Çoğu bu dilekçeleri yazdıktan birkaç saat sonra kurşuna dizildi.37-38 arasında vurulan 681.692. kişiden çoğunun  mektup yazma imkanına dahi sahip olamadığını burada ifade etmek gerekir. 

Soren Kierkegaard “.... Günah sonuca doğru ilerlerken nedamet onu peşi sıra izler, ama hep bir adım gerisinden. Nedamet, kendini korku verici olana bakmaya zorlar, ama aklını kaçırmış Kral Lear gibi imparatorluğunu yitirmiş sadece yas tutmaya mecali kalmıştır. Kaygı burada en tepede, nedamet artık bir meczuptur, Kaygı da nedamete yönelik bir imkan haline dönüşür. Günahın sonucu etkisini sürdürür; kişiyi boylu boyunca sürükler, tıpkı celladın nafile çığlıklar atan bir kadını saçından sürüklemesi gibi. Kaygı artık ileridedir, varacağı sonucu önceden kavrar, insanın yaklaşan fırtınayı iliğinde kemiğinde hissetmesi gibi.

Sonuç yaklaşmaktadır, kişi  bir atın, eskiden bir nedenle korktuğu bitiş noktasına varınca solumasına benzer şekilde titremeye başlar;

Günah zaferini ilan etmiştir. Kaygı kendini umutsuzca Nedamet’in kollarına atar. Nedamet’in her şeye cesareti vardır. Günahın sonucunu çekilen bir ceza, cehennem azabını da günahın bir sonucu olarak görür, ama artık kaybetmiştir. Hüküm okunur, ceza kesinleşmiştir, yargı kararını verir: Kişi, yaşamdan alınıp,idam sehpasına kadar sürüklenecektir. Başka bir deyişle Nedamet aklını yitirmiştir.1 der.

İdam mangasının önüne gidenler , Stalin’in “Kurşuna dizin ! mektupları kabul etmeyin !.”diyen özel bir yasası olmasına rağmen2 yine de bu nedamet mektuplarının Stalin’e verileceği umudu ile yazmışlardı.

Tekrar “kişilik kültü raporuna dönersek”, Yine bu rapora göre ,SSCB Yüksek Mahkemesi Askeri Kurulu, NKVD tarafından önceden belirlenip doğrudan J.V. Stalin’e bağlı olarak çalışmış..

1937-1938'de, SSCB'nin NKVD'si incelemeye tabi tutulan kişilerin listelerini önceden derlenmiş, davaları bakan Askeri Kurul tarafından verilecek cezalarda önceden belirlenip ,bu listeler onaylanması için Yezhov tarafından şahsen I.V. Stalin'e gönderilmiş.

Bu şekilde 383 liste Stalin’in önüne gelmiş. Bu listelerde toplam 44.465 kişi Sovyet, Komsomol üyesi, askeri personel ve devletin çeşitli organlarında görevli kişiler. Stalin'in onayından sonra idam mangasının önünde gönderilmiş..

Toplam sayı açısından ise 9 Eylül 1956 yılında SBKP'ye sunulan rapora bakmak gerekiyor.  Bu raporda 1937-1938 yılları arasındaki iki yılda 1.548.366 kişi tutuklandığı ve bunlardan 681.692'si vurulduğu bildiriliyor.

Yıl

1935

1936

1937

1938

1939

1940

Tutuklananlar

114 456

88 873

918 671

629 695

41.627

127 313

Kurşuna dizilenler

1229

1118

353 074

328 618

2601

1863

N.S. Kruşçev tarafından sunulan "kişilik kültü ve sonuçları hakkında" taslak rapor.

P.N. Pospelov ve A.B. Aristov. 18 Şubat 1956

Yoldaşlar!

Kongre delegelerinin konuşmalarında, Marksizm-Leninizm ruhuna yabancı olan kişilik kültünü çürütmek için Merkez Komitenin yaptığı çalışmalar üzerinde duruldu. Bu tavrın doğru olduğu defalarca işaret edildi ve anti- marksist şekilde bireyin yüceltilmesinin olumsuz sonuçları hakkında genel değerlendirmeler yapıldı.

Merkez Komite, bu kapalı toplantıda, partinin en yüksek organı olan 20. Kongreye, kişilik kültünün bazı çok ciddi ve zararlı sonuçları hakkında, olağanüstü politik gücün. sınırsız bir biçimde tek kişinin elinde. yoğunlaşmasının neden olduğu büyük zarar hakkında rapor vermeyi gerekli görmektedir.

Merkez Komite pek çok önemli şeyi ve gerçeği ancak I.V. Stalin'in ölümünden sonra öğrenebildi. Ve sonrasında, Merkez Komitenin iradesiyle partinin ve Sovyet halkının aşağılık düşmanı Beria açığa çıktı.

Kişilik kültünün ciddi sonuçlarına geçmeden önce, Marksizmin kurucularının bu olguya karşı olumsuz tutumunu hatırlatmak için, kişilik kültüne ilişkin bazı temel Marksist hükümleri hatırlatayım.

Örneğin, Marx'ın kişilik kültünün her türlü tezahürünü şiddetle kınadığı ve pratikte sürekli olarak buna karşı mücadele ettiği bilinmektedir.

Marx, Alman siyasetçi Wilhelm Blos'a yazdığı bir mektupta şunları söylüyordu:

...Her türlü kişilik kültüne karşı duyduğum hasımlık nedeniyle,rahatsız olduğum için Enternasyonalin var olduğu süre boyunca, farklı ülkelerden “benim erdemlerimi öne çıkaran çok sayıda çağrının kamuoyuna açıklanmasına asla izin vermedim .Hatta zaman zaman onları eleştirmek dışında yanıt bile vermedim. Engels ve ben gizli komünist grubuna otoriteye duyulan batıl inançları teşvik eden her türlü dogmanın dışında tutulması şartıyla  girdik. (Lassalle ise daha sonra tam tersini yaptı)” (Marx'tan W. Blos'a mektup) , 10 Kasım 1877, Op. K. Marx ve F. Engels, cilt XXVI, 1. baskı, s. 487–488).

Daha sonra, 1891'de Engels, Londra Komünist İşçi Eğitim Birliğinin Genel grubuna şunları yazdı:

Hem Marx hem de ben, özel bir faydaya hizmet etmediği sürece , kamuya açık alanlarda bireylerin isminin öne çıkarılmasına her zaman karşı olduk. Ve en önemlisi, yaşamımız boyunca bizi kişisel olarak ilgilendirecek bu türden gösterilere hep karşı durduk” (K. Marx ve F. Engels, Works, cilt. XXVIII, 1. baskı, s. 385).

Devrimin dehası Vladimir İlyiç Lenin en büyük özelliği olan alçakgönüllülüğü ile bilinir. Lenin, Sovyet toplumunun öncü ve yönlendirici gücü,  canlı, amatör bir organizma olarak ifade ettiği partide "liderlerden oluşan bir ekip" olarak adlandırdığı Merkez Komitenin önemini her zaman vurguladı. Lenin, parti yaşamı normlarının uygulanmasını, Parti Tüzüğüne uyulmasını ve parti kongrelerinin ve Merkez Komite genel kurullarının zamanında toplanmasını sıkı bir şekilde sağladı.

Lenin'in "vasiyet" olarak bilinen mektubu gibi önemli bir siyasi belgeyi parti kongresine sunması tesadüf değildir.

Bu “vasiyetnamede” Lenin, daha 1922'de Genel Sekreter olan Stalin'in muazzam bir gücü elinde toplamasından duyduğu endişeyi dile getirdi.

Lenin şunu vurguladı:

Yoldaş Genel Sekreter olan Stalin, muazzam bir gücü elinde topladı ve bu gücü her zaman yeterince dikkatli kullanıp kullanamayacağından emin değilim.”

Hatta Lenin, bu "ifadenin" yanı sıra, yoldaşlarına karşı kabalığı, özensizliği, sadakatsizliği, vicdansızlığı nedeniyle Parti Kongresinin Stalin'i Genel Sekreterlik görevinden almanın bir yolunu bulmasını bile önerdi.

Lenin doğrudan şunları söyledi:

Stalin’in iletişimdeki son derecede kabalığı ve onun çevresinde olan biz komünistler arasında tahammül edilen bu eksiklikleri, Genel Sekreter konumunda dayanılmaz hale geliyor. Bu nedenle yoldaşlara, Stalin'i bu görevden almalarını, tüm açılardan bu göreve uygun daha farklı, daha hoşgörülü, daha sadık, daha dikkatlo ve yoldaşlarına karşı daha kibar, daha az kaprisli başka bir kişiyi atamanın bir yolunu yoldaşların düşünmelerini öneriyorum.

O dönemde diğer bazı Politbüro üyelerinin değerlendirmelerini de içeren bu Leninist belge, XIII. Parti Kongresi delegasyonuna okundu. XIII. Kongre delegeleri, Stalin'in Genel Sekreterlik görevinden alınması konusunu tartıştı ve onun Genel Sekreter olarak kalması lehinde eğilim ortaya çıktı. Bu, Stalin'in Lenin'in eleştirel sözlerini dikkate alacağı , Lenin'deki korku duyduğu eksikliklerini düzeltebileceği anlamına geliyordu. Ancak daha sonraki olayların gösterdiği gibi Stalin'in ancak Lenin'in ölümünden sonraki ilk yıllarda onun talimat ve uyarılarını dikkate aldığını biliyoruz.

Bu belge sadece XV. Kongre “bültenlerinde” yayınlanmış , XV. Kongre tutanaklarında dahi yer almamamıştır.

Stalin, 9 Aralık 1927'de V.I. Lenin'in "vasiyet" olarak adlandırılan mektubunun Lenin Koleksiyonlarında yayınlanmasına karar veren XV. Parti Kongresi kararını da ihlal etti.

Merkez Komite, XV. Parti Kongresinin ilgili kararının uygulanmasının ve bu belgenin bir sonraki “Lenin Koleksiyonu”nda yayınlanmasının gerekli olduğuna inanıyor.

Lenin'in ölümünden sonraki ilk yıllarda Stalin konuşmalarında partinin rolünü vurgulamışsa da, sosyalizmin inşası için tüm devasa yaratıcı çalışmalar,son dönemde hem partinin hem de halkın göz ardı edildiği, parti ve halkın yok sayıldığı ,başarının sınırsız övgüler, sonsuz “raporlar” la tek bir kişiye Stalin’in iradesine atfedildiği bir atmosfer yaratılarak gerçekleştirildi.

Stalin, 50. doğum günü kutlamalarında verdiği mesajda, Bolşevik minnettarlıkla karşılık vererek. bu selamları "işçi sınıfının büyük partisine", "şanlı Leninist partimize" atfetti ve hemen ardından da 1944'te Sovyetler Birliğinin yeni bir marşının yazılmasının uygun olacağını düşündü; bu marşta Komünist Parti hakkında tek bir kelime bile yoktu, ancak Stalin'e eşi benzeri görülmemiş bir övgü vardı:

Stalin bizi halka sadık olacak şekilde yetiştirdi,

Bize çalışmaya ve amel etmeye ilham verdi.”3

Marşın bu satırlarında büyük Leninist partinin tüm muazzam eğitici, yönlendirici ve ilham verici faaliyetleri yalnızca Stalin'e atfediliyor. Bu elbette Marksizm-Leninizm'den açık bir geri çekilme, partinin rolünün açık bir şekilde küçümsenmesidir. Şöyle diyebilirler: ama burada Stalin'den bahsettiğimizde partiyi kastediyoruz. Stalin'in izin verdiği bu “parti benim " kişileştirmesin - Marksizmle hiçbir ortak yanı yoktur ve şunu tekrarlamayı seven bir Fransız kralının mantığını anımsatmaktadır: "devlet benim."

Bu Marksist olmayan kişilik kültü bir günde değil, yavaş yavaş yaratıldı. Sonraki olayların ışığında, örneğin S. M. Kirov'un 17. Parti Kongresi'nde Merkez Komite raporuna ilişkin bir karar yerine kabul edilen önerisinin ne kadar olumsuz bir rol oynadığını görüyoruz - “Stalin Yoldaş'ın raporunun tüm hükümleri ve sonuçları ile parti yasası olarak kabul etmek ve yerine getirmek”

Bu, Stalin'in Lenin'in uyarılarını göz ardı ederek, elinde yoğunlaştırdığı sınırsız gücü kullanırken,tüm değerleri tamamen unutmasını mümkün kıldı.

20. Kongrenin kapalı oturumunda Merkez Komite, J.V. Stalin'in anti-Marksist, anti-Leninist kişilik kültünün partimize partiye yapılan büyük bir haksızlıkla sınırsız ve kontrolsüz gücün tek bir kişiye verilmesine yol açtığını ve kesinlikle devletimizde muazzam siyasi ve ahlaki hasara yol açtığını, bu kişilik kültünün partinin kolektif liderliğinin tamamen aşağılanmasına ve göz ardı edilmesine, tüm parti normlarını ve Sovyet yasallığını yok ettiğini ifade ediyor., .

Ve I.V. Stalin'in, partiye ve Sovyet devletine yaptığı iyi hizmetlerinin yanında ,Lenin’in partiyi doğrudan uyardığı çok ciddi eksiklikleri ve zayıflıkları" belirttiği vasiyetinde" belirttiği gibi, Stalin aldığı sınırsız güçten yararlanarak, partideki “komuta birliğini” bozarak zalim keyfiliğe ve gücün kötüye kullanılmasına izin vermeye başladı. JV Stalin'in hastalıklı şüphesi, uzun yıllardır tanıdığı yoldaşları da dahil olmak üzere insanlara karşı yaygın güvensizliği, onun her yerde "düşmanlar", "iki yüzlüler", "casuslar" görmesine neden oldu. Bu büyük felaketlere, 1937-1938'de masum insanlara karşı kitlesel baskılara, Beria-Abakumov suç çetesinin uydurduğu sözde "Leningrad davasına" ve utanç verici "doktorlar davasına" yol açtı.

J.V. Stalin'in yaşadığı süre boyunca ve ölümünden sonraki ilk aylarda Parti Merkez Komitesi, NKVD'de neler olup bittiğini gerçekten anlama fırsatı bulamadı.

Ancak parti ve devlet karşıtı suçlar işleyen hain Beria'nın İçişleri Bakanlığını Hükümet ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin üzerine yerleştirmeye yönelik hain girişimler nedeniyle tutuklanmasından sonra durum düzeldi.

Merkez Komite, Beria'yı ortadan kaldırarak NKVD'ye erişim elde etti; orada birkaç yıldır neler yapıldığını kontrol etme fırsatı, birçok komünistin başına gelen baskıların yasallığını ve doğruluğunu kontrol etme fırsatı elde etti. Son yıllarda mahkemeler ve SSCB Savcılığı birçok davayı incelemiş ve birçok kişi masum bulunarak tamamen aklanmış, önemli bir kısmının da ölümünden sonra itibarları geri edilmiştir.

Bu davaların incelenmesi sırasında, çeşitli provokasyonlar, iftiralar, parti ve Sovyet haklarına yapılan ağır saldırı sonucunda 17. Parti Kongresi tarafından seçilen çok sayıda Merkez Komite üye ve adayının yasa dışı bir şekilde haksız yere baskı altına alındığı ortaya çıktı.

Bu bağlamda Merkez Komite yoldaşlardan oluşan bir parti komisyonu atadı.

Bolşevikler Tüm Birlik Komünist Partisi XVII. Kongresi tarafından seçilen partinin Merkez Komitesi üyelerinin ve adaylarının çoğunluğuna karşı kitlesel baskıların nasıl olduğu meselesini çözmek için Pospelov, Aristov, Şvernik, Komarov’da oluşan bir komisyon kuruldu.[41] .

NKVD Toplantı tutanağı

Komisyon, NKVD arşivlerindeki çok sayıda materyali ve diğer belgeleri inceledi ve çok sayıda sahte asılsız suçlama, sosyalist yasallığın apaçık ihlallerini ve bunun sonucunda birçok masum insanın öldüğüne dair pek çok gerçek ortaya çıkardı.

1937-1938'de "düşman" ilan edilen birçok parti, Sovyet ve ekonomi proleterinin aslında hiçbir zaman "düşman", "casus", "sabotajcı" vb. olmadığı, özünde her zaman dürüst kaldıkları ortaya çıktı.

Komünistler, iftiraya uğradılar ve çoğu zaman acımasız işkenceye dayanamadıkları için (sahte soruşturmacıların diktesi altında) son derece ciddi ve inanılmaz suçlamalarla dolu sahte itiraf tutanaklarına imza atmak zorunda kaldılar..

Komisyon, Merkez Komite Başkanlığına büyük miktarda belge ve materyal sundu ve bunlar Merkez Komite Başkanlığı tarafından incelendi [42] . Merkez Komite, 20. Kongreye bu konuyla ilgili bazı temel gerçekleri bildirmenin gerekli olduğunu düşünüyor.

17. Parti Kongresi'nde seçilen Bolşevik Tüm Birlik Komünist Partisi Merkez Komitesinin 139 üyesi ve adayından 98 kişinin yani yüzde 70' çoğunun tutuklandığı ve vurulduğunu tespit edildi (çoğunlukla 1937-1938'de).i [43] .


XVII. Kongrenin tarihe “Kazananlar Kongresi” olarak geçtiğini de unutmamak gerekir. Bu yıllarda sosyalizm ülkemizde zaten kazanmıştı. Troçkistler, Zinovyevciler ve sağ, siyasi olarak yenilgiye uğramıştı. Onların siyasi takipçileri ve partiye düşman güçlerin toplumsal tabanını oluşturan sömürücü sınıflar büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştı.

XVII. Kongre delegelerinin bileşimi nasıldı?

XVII. Kongre'nin oy kullanan üyelerinin yüzde 80'inin devrimci yeraltı ve iç savaş yıllarında, yani 1920 öncesinde partiye katıldığı biliniyor. Sosyal statü açısından ise kongre delegelerinin büyük bir kısmı proleterdi. (delegelerin yüzde 60'ı oy kullanma hakkına sahipti).

Dolayısıyla bu yapıdaki bir kongrenin, yüzde 70'inin parti düşmanı olduğu bir Merkez Komitesini seçmesi kesinlikle düşünülemezdi. Ancak dürüst komünistlere iftira atılması ve çoğuna yapılan sahte suçlamalarla, devrimci yasallığın korkunç ihlalleri sonucunda, XVII. Kongre tarafından seçilen Merkez Komite üyelerinin ve adaylarının yüzde 70'i Partinin ve halkın düşmanları olarak ilan edildi.

Üstelik, kongreye katılan belirleyici ve tavsiye niteliğinde oy kullanan 1.966 delegenin yarısından fazlası, yani 1.108 kişi, karşı-devrimci suçlar nedeniyle tutuklandı. Tek başına bu gerçek bile, Galipler Kongresi denen 17. Parti Kongresi katılımcılarının çoğunluğuna karşı ileri sürülen karşı-devrimci suç ve suçlamalarının ne kadar saçma, vahşi ve basit , sağduyuya aykırı olduğunu gösteriyor.

XVII. Kongre delegelerinin çoğunluğuna, bu kongre tarafından seçilen Merkez Komite üyelerinin ve adaylarının çoğunluğuna yönelik bu kitlesel baskılar nasıl mümkün olabildi?

Bu ancak partinin ve Sovyet hukukunun ağır ihlalleri sonucunda, birçok davanın NKVD soruşturmacıları tarafından doğrudan tahrif edilmesinin bir sonucu olarak, suçlamaların objektif bir şekilde değerlendirilmesinin imkansız olması , herhangi bir itirazın yapılamaması nedeniyle gerçekleşebilirdi.

S. M. Kirov'un alçakça öldürülmesi kitlesel baskılara ve sosyalist yasallığın ihlali için araç olarak kullanıldı. Zaten 1 Aralık 1934 akşamı, Kirov'un öldürülmesinden birkaç saat sonra, Stalin'in girişimiyle (Politbüro üyeleri oylama yapılmadan - bu oylama yalnızca 2 gün sonra gerçekleştirildi), aşağıdaki karar, Dışişleri Bakanı tarafından imzalandı.

Tüm Rusya Merkezi Yürütme Komitesi Başkanlığı A. Enukidze:

1)Soruşturma makamları - terör eylemlerini hazırlamak veya gerçekleştirmekle suçlananların davalarını hızlı bir şekilde yürütecektir.

2) Adli makamlar - SSCB Merkez Yürütme Komitesi Başkanlığı bu tür dilekçeleri değerlendirmeye almanın mümkün olmadığını düşündüğünden, bu kategorideki suçluların af dilekçesi nedeniyle idam cezasının infazını geciktirmeyecektir.

3) İçişleri Halk Komiserliği organları - yukarıdaki kategorilerdeki suçlulara ilişkin idam cezasını mahkeme kararlarının açıklanmasından hemen sonra infaz edecektir.4

SSCB Merkez Yürütme Komitesinin 1 Aralık 1934 tarihli bu kararı, sosyalist yasallığın kitlesel ihlalleri olasılığının önünü açtı. Sahte soruşturma davalarının çoğunda, sanıklar terör eylemlerine "hazırlık" yapmakla suçlandı ve sanıklar duruşmaları sırasında zorla alınan "itiraflarından" vazgeçip kendilerine karşı getirilen suçlamaları ikna edici bir şekilde çürütseler bile, kendilerini aklama fırsatından mahrum bırakıldılar. .

1935 ve 1936'da, gerçek Troçkistler, Zinovyevciler ve sağcılar da dahil olmak üzere nispeten daha az sayıda insan baskı altına alındı. Partide hem Troçkistlerin hem de sağcı oportünistlerin olduğu, bunların birkaç yıl boyunca Sovyet karşıtı eylemlerle, partiye ve partinin genel çizgisine karşı umutsuz bir mücadele yürüttükleri ve daha sonra anti-Sovyet hareketlere dönüşerek yollarına devam ettikleri gerçeğini unutamayız. Ancak Troçkist ve sağcı kadroların sayısı hiç de bu kadar değildi. 1927'de, XV. Parti Kongresi arifesinde, yalnızca yaklaşık 4.000 kişinin Troçkist-Zinovyev muhalefetine oy verdiğini, 724.000 kişinin ise parti çizgisine oy verdiğini hatırlamak yeterli sanıyorum olacaktır.

1936 sonbaharında, Yezhov'un Halk Komiseri olarak atanması ve Stalin'in, Troçkist-Zinovyev bloğunu ifşa edilmesinde "NKVD'nin 4 yıl geciktiğini" ve "kayıp zamanı telafi etmek" gerektiğini emretmesiyle birlikte kitlesel baskılar yaygın olarak başladı. Bu Stalinist tutum, baskıları yaygınlaştırırken, NKVD kadrolarını doğrudan kitlesel tutuklamalara ve infazlara itti.

Bu tavrın 1937'de Bolşevikler Tüm Birlik Komünist Partisi Merkez Komitesi Şubat-Mart Plenumunda da empoze edildiğini söylememiz gerekir. Yezhov'un "Japon-Alman-Troçkist ajanlara yönelik sabotaj, sabotaj ve casusluk dersleri" başlıklı raporuna ilişkin Plenum kararında şunlar belirtildi:

Tüm Birlik Komünist Partisi (Bolşevikler) Merkez Komitesi Plenumu, Sovyet karşıtı Troçkist merkezin ve onun yerel destekçilerine yönelik soruşturma sırasında ortaya çıkan tüm gerçeklerin, İçişleri Halk Komiserliğinin orada olduğunu gösterdiğine inanıyor. Bu en kötü halk düşmanlarını açığa çıkarmakta en az 4 yıl geciktik.”

J.V. Stalin'in 1937 Merkez Komitesi Şubat-Mart Plenumunda sunduğu "Parti çalışmalarının eksiklikleri ve Troçkistleri ve diğer ikiyüzlüleri ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler hakkında" raporunda, kitlesel baskı politikası teorik olarak şu bahaneyle meşrulaştırılıyordu: Sosyalizme doğru ilerledikçe sınıf mücadelesinin giderek daha da şiddetleneceği iddia ediliyor.

Stalin,...Mağlup olmuş sömürücü sınıfların kalıntıları bir an önce Sovyet devletini yağmalamak için nefretleri artacak daha şiddetli mücadele biçimlerine mümkün olduğu kadar erken başvuracaklardır., Ne kadar ileri gidersek, o kadar çok başarı elde ederiz, ,Tarihin öğrettiği budur, Leninizmin öğrettiği budur. ” dedi.

Aslında Lenin, sosyalizme doğru ilerledikçe sınıf mücadelesinin yoğunlaşacağını ve mağlup olmuş sömürücü sınıfların kalıntılarının Sovyet devletine giderek daha fazla zarar verebileceğini hiçbir zaman iddia etmedi.

Tersine. Ocak 1920'de Rostov'un Kızıl Ordu tarafından ele geçirilmesinden ve Denikin'e karşı büyük bir zafer kazanılmasından hemen sonra Lenin, Dzerzhinsky'ye kitle terörünü ortadan kaldırması ve ölüm cezasını kaldırması talimatını verdi.

Lenin, Sovyet iktidarının bu önemli siyasi olayını, Tüm Rusya Merkezi Yürütme Komitesi'nin 2 Şubat 1920 tarihli oturumuna sunduğu raporda şu şekilde gerekçelendirdi:

Dünyanın dev güçleri, ordularıyla bize hiç durmadan saldırken, terör bize İtilaf terörü tarafından empoze edildi. Subayların ve Beyaz Muhafızların bu girişimlerine acımasızca karşılık verilmeseydi iki gün bile dayanamazdık ki bu terör anlamına geliyordu ama bu bize İtilaf Devletlerinin terör yöntemleriyle dayatılmıştı. Ve kesin bir zafer kazanır kazanmaz, hatta savaşın bitiminden önce, Rostov'un ele geçirilmesinden hemen sonra, ölüm cezasının infazından vazgeçtik ve böylece söz verdiğimiz gibi kendi programımıza uygum davrandığımızı gösterdik. Şiddettin sömürücüleri, toprak sahiplerini ve kapitalistleri baskı altına alma görevinden kaynaklandığını söylüyoruz; Bu sorun çözüldüğünde tüm istisnai tedbirlerden vazgeçeceğiz. Bunu pratikte kanıtladık” (V.I. Lenin, Soch., cilt 30, s. 303–304).

Stalin, Lenin'in bu doğrudan ve açık program talimatlarından geri adım attı. Ülkemizdeki tüm sömürücü sınıflar ortadan kaldırılmasına, Sovyet toplumunun toplumsal yapısı kökten değişmesine ve kitlesel terör için istisnai önlemlerin kitlesel olarak kullanılması için ciddi bir neden olmamasına rağmen Stalin NKVD organlarını partiyi karşı kitlesel teröre yönlendirdi,

Sonuç olarak bu terörün yenilgiye uğratılmış sömürücü sınıfların kalıntılarına değil, anlamsız bir şekilde "ikiyüzlülük" “casusluk”, “sabotaj” ve bazı hayali “girişimlerin” hazırlanması vb. saçma sapan sahte, iftira niteliğindeki suçlamalarla dürüst parti ve Sovyet devletinin kadrolarına yönelik bir biçime büründüğü ortaya çıktı.

Merkez Komitenin Şubat-Mart Plenumunda (1937) , MK’nın bazı üyeleri konuşmalarında ”iki yüzlülerle" mücadele bahanesi altında planlanan kitlesel baskı sürecinin doğruluğuna ilişkin şüpheleri dile getirdi.

Bu şüpheler bir kısım yoldaşın konuşmasında en açık şekilde ifade edildi. Postysheva P.P. Tov. Postyshev şunları söyledi:

Mantıklı düşündüğümüzde, o kadar zorlu mücadele yıllarında , partinin çürümüş üyelerinin ya kaybolduğunu ya da düşmanın safına geçtiğinii, sağlıklı olanların parti davası için savaştığını göüyoruz.. Bunlar sanayileşme ve kolektifleştirme yıllarıydı. Bu zorlu dönemden geçtikten sonra Karpov ve onun gibilerin kendilerini düşman kampında bulacaklarını hiç düşünmemiştim. Ancak ifadeye göre Karpov'un 1934'ten beri Troçkistler tarafından işe alındığı iddia ediliyor. Şahsen ben, 1934'te parti davası, sosyalizm uğruna düşmanlarla uzun bir çetin mücadeleye katılmış sağlıklı bir parti üyesinin düşman kampına düşmesinin imkansız olduğunu düşünüyorum. Buna inanmıyorum.

... Partide bu kadar zor yıllar geçirdikten sonra 1934'te Troçkistlerin yanına gidebileceğinizi hayal edemiyorum. Bu çok tuhaf..."

Stalin'in, sosyalizme yaklaştıkça daha fazla düşmanın kirli oyunlar yapacağı, dolayısıyla daha fazla düşman olacağı yönündeki tutumunu kullanarak, Merkez Komite'nin Şubat-Mart Plenumunun Yezhov'un raporuna ilişkin kararını kullanarak, kendi çıkarlarını rehber edinen halkın düşmanları. NKVD'ye kadar uzanan vicdansız kariyerciler, parti adına, parti kadrolarına ve Sovyet devletine, sıradan Sovyet vatandaşlarına karşı kitlesel terörü başlattılar. Karşı-devrimci suçlar nedeniyle tutuklananların sayısının 1937'de 1936'ya kıyasla on kattan fazla arttığını söylemek yeterli!

Kitlesel haksız tutuklama ve infazların kullanılması ve düşman faaliyetleriyle ilgili tüm "şüphelilerin" acımasızca işkence edilmesine izin verilmesi, aslında muzaffer sosyalizmin yeni Anayasası tarafından ilan edilen Sovyet toplumu üyelerinin sivil haklarını ayaklar altına aldı. Anayasanın “SSCB vatandaşlarının kişisel dokunulmazlığının sağlandığını” belirten 127. maddesindeki” Mahkeme kararı veya savcının emri olmaksızın hiç kimse tutuklanamaz “ hükmü keyfi olarak çiğnenmiştir.

Lenin'in Onuncu Parti Kongresine teklifi ile kabul edilen XVII. Kongre döneminde de yürürlükte olan Bolşevikler Tüm Birlik Komünist Partisi Tüzüğündeki Merkez Komite üyeliğine adaylık başvuru şartı herkes tarafından biliniyor.

Merkez Komite üyeleri ve Parti Kontrol Komisyonu üyelerine karşı alınacak partiden ihraç gibi aşırı bir önlem için “Merkez Komite üyeliğine aday olanların ve tüm Merkez Komite üyelerinin daveti ile Merkez Komite Plenumunun toplanması gereklidir.” Parti Denetim Komisyonu raporundan sonra ancak sorumlu parti liderlerinin üçte iki oy çoğunluğuyla yapılacak böyle bir genel toplantıda bunun gerekli olduğu kabul edilirse, Merkez Komitenin bir üyesinin veya adayının partiden ihraç edilmesi mümkün olabilir.

Merkez Komite Plenumunda Parti Tüzüğü açıkça ihlal edilerek. tartışma açılmadann XVII. Kongre tarafından seçilmiş 1937-1938'de tutuklanan Merkez Komite üyelerinin ve üye adaylarının ezici çoğunluğu yasadışı bir şekilde partiden ihraç edildi.

Stalin, tutuklanan üyelerin ve Merkez Komite adaylarının "ifadelerini" ve "itiraflarını" göndererek Politbüro üyelerine, acımasız bir siyasi baskı uyguladı. Artık bu hayali “casusların” ve “sabotajcıların” birçoğu ölümlerinden sonra rehabilite edildiğine göre, soruşturmacılar tarafından tahrif edilen ve zalimce, insanlık dışı işkence yoluyla elde edilen bu sahte “itiraflara” ve “tanıklıklara ” ne kadar itibar edilebileceği son derece açık.

Fakat Stalin o dönemin Politbüro üyelerine, Askeri Mahkemede NKVD sorgusunu reddeden, sahte itirafları,yalan ifadeleri kabul etmeyen kişilerin duruşmadaki ifadelerini ise nedense göndermedi. Davalarını objektif olarak araştırmasını istiyorlardı. Ve buna benzer pek çok ifade vardı ve Stalin şüphesiz bunlara aşinaydı.

Merkez Komite, XVII Parti Kongresinde seçilen Merkez Komite üyelerine karşı yürütülen bir dizi sahte "dava" hakkında kongreye rapor verilmesinin gerekli olduğunu düşünüyor.

Devrimci yasallığın suç teşkil eden ihlalinin bir örneği olduğu gibi ,aşağılık provokasyonun ve kötü niyetli tahrifatın bir örneği olarak Merkez Komite Politbüro aday üyesi, 1905'ten beri parti üyesi,parti ve Sovyet devletinin önde gelen isimlerinden biri olan Yoldaş Eiche’nin durumu önümüzdedir.

Yoldaş Eikhe, 29 Nisan 1938'de iftira niteliğindeki materyallere dayanarak tutuklandı. SSCB Savcısının onayı ise tutuklanmasından 15 ay sonra geldi.

Eikhe davasına ilişkin soruşturma, Sovyet yasallığının büyük ölçüde saptırıldığı, keyfilik ve tahrifatın olduğu bir atmosferde gerçekleştirildi.

İşkence altındaki Eikhe, soruşturmacılar tarafından önceden hazırlanan ve kendisine ve bazı önde gelen parti ve Sovyet çalışanlarına karşı Sovyet karşıtı faaliyet suçlamalarının yöneltildiği sorgulama tutanaklarını imzalamaya zorlandı.

1 Ekim 1939'da Eikhe, I.V. Stalin'e hitaben bir beyanda bulundu ve burada suçunu kategorik olarak reddederek davasının yeniden incelenmesini istedi. Bu açıklamada şunları yazdı:

Uğruna her zaman mücadele ettiğin sisteme bağlı bir hapishanede yatmaktan daha büyük bir azap yoktur.”

Eiche'nin aynı şekilde 27 Ekim 1939'da Stalin'e gönderdiği ikinci mektubunda ,kendisine yöneltilen iftira niteliğindeki provokatif suçlamaları ikna edici bir şekilde çürüterek gerçekleri ortaya koymuştur.

Tutuklanmasının nedeni gerçek Troçkistlerin Partinin Batı Sibirya bölge komitesinin ilk sekreterine karşı ondan intikam almak için kurdukları komplo ve diğer yandan soruşturucuların kirli tahrifatla yarattıları hayali materyallerdi.

Eiche açıklamasında şunları yazdı:

Bu yıl 25 Ekim. Davamla ilgili soruşturmanın sona erdiği ve bana soruşturma belgelerini okuma fırsatı verildiği açıklandı. Bana karşı isnat edilen suçlardan en az yüzde birini bile işlemiş olsaydım, ölümü tercih eder bu mektubu yazmaya cesaret edemezdim. Ancak bana isnat edilen suçların hiçbirini işlemedim. Ruhumda kötülüğün gölgesini taşıyacak hiç bir suçu işlemedim. . Hayatımda sana tek bir yalan söz bile söylemedim ve şimdi iki ayağım mezardayken de sana yalan söylemiyorum. Davamın tamamı provokasyonun, iftiranın ve devrimci yasallığın ana temellerinin ihlalinin bir örneğidir...

... Soruşturma dosyamda beni suçlayan ifade sadece saçma değil, aynı zamanda çeşitli şekillerde Tüm Birlik Komünist Partisi (Bolşevikler) Merkez Komitesine ve Halk Komiserleri Konseyine karşı iftira içeriyor. Bolşevikler Tüm Birlik Komünist Partisi Merkez Komitesi ve Halk Komiserleri Konseyinin benim inisiyatifim dışında ve yokluğumda alınan doğru kararları, benim önerim üzerine karşı-devrimci bir örgütün gerçekleştirdiği sabotaj eylemleri olarak gösteriliyor. .

Şimdi hayatımın en utanç verici sayfasına, hem parti hem de sizin huzurunuzda hissettiğim gerçekten ağır suçluluk duygusuna dönüyorum. Bu benim karşı-devrimci faaliyetlere dair itiraflarımla ilgili... Durum şöyledir.: Ushakov ve Nikolaev'in bana uyguladığı işkenceye dayanamadım, özellikle de omurgamın hala yeterince iyileşmemiş olmasından akıllıca faydalanan ilk işkenceciye. Kırıktan sonra bana dayanılmaz acılar çektirdiler, beni kendimi suçlamaya, başkalarına ise iftira atmaya zorladılar.

İfademin çoğu Ushakov tarafından yönlendirildi veya dikte edildi ve geri kalanını, NKVD tarafından ne yazıldıysa kendime atfederek, Batı Sibirya hakkındaki NKVD materyallerine dayanarak hafızamdan kopyaladım. Ushakov'un yarattığı ve benim imzaladığım bu senaryoda bir şeyler yolunda gitmezse diye de farklı bir versiyona imza atmak zorunda kaldım.

Aynı şey ilk önce yedek merkeze kaydolan ve daha sonra bana hiçbir şey söylemeden üzeri çizilen Rukhimovich'in başına geldi.

Yine aynı şey, 1935'te Buharin tarafından oluşturulduğu iddia edilen yedek merkezin başkanının başına da geldi. İlk başta tepeye kendimi kaydettim ama sonra benim yerine Mezhlauk V'i kaydetmemi teklif ettiler.

Ve daha birçok şey...

... Sizden davamın derinlemesine araştırılması için yeniden görevlendirilme yapılmasını rica ediyorum ve yalvarıyorum. Bunu kendimi kurtarmak için değil, özellikle de korkaklığımdan ve suç niteliğindeki iftiralarımla bir yılan gibi birçok insanı saran aşağılık provokasyonu ortaya çıkarmak için talep ediyorum.

Sana ya da partiye asla ihanet etmedim. Bana karşı provokasyon yaratan parti ve halk düşmanlarının alçak komploları yüzünden öleceğimi biliyorum.

(Eikhe Vakası, cilt 1, klasör.)

Görünüşe göre bu kadar önemli bir açıklamanın Merkez Komitede tartışılması gerekiyordu. Ancak bu olmadı, açıklama Beria'ya gönderildi ve iftiraya uğrayan Politbüro üye adayı Yoldaş'a acımasız bir misilleme yapıldı.

Eiche devam etti.

2 Şubat 1940'ta Eikhe mahkemeye çıkarıldı. Eikhe mahkemede suçunu kabul etmedi ve şunları söyledi:

İddia edilen tüm ifadelerimde, zorla imzalanan tutanakların altındaki imzalar dışında kendime ait bir şey yok. İfade, tutuklandığım andan itibaren bana işkenceye başlayan soruşturmacının baskısı altında verildi. Ondan sonra her türlü saçmalığı yazmaya başladım... Benim için asıl önemli olan mahkemeye, partiye ve Stalin'e suçsuz olduğumu söylemek. Ben hiçbir zaman komploya taraf olmadım. Tüm çalışmam boyunca inandığım gibi, parti politikasının doğruluğuna da inanarak öleceğim.”

(Eikhe Davası, cilt 1.)

4 Şubat'ta Eikhe vuruldu. Eikhe davasının sahte olduğu artık tartışmasız bir şekilde ortaya çıktı.

Duruşmada Politbüro Üyesi adayı Rudzutak Yoldaş zorla ifade vermekten tamamen vazgeçti. 1905'ten beri parti üyesi, 10 yıl Çarlık cezaevinde kalmış.

Yüksek Mahkeme Askeri Kurulunun duruşma tutanaklarında Rudzutak'ın şu beyanı yer alıyor:

..Bolşeviklerin Tüm Birlik Komünist Partisi Merkez Komitesinin dikkatini çekmek üzere mahkemeye tek beyanım, NKVD'de henüz kökünden çıkarılmamış, yapay olarak vakalar yaratan bir apse bulunduğunun dikkatini çekmektir.

Suçlama delillerle doğrulanmadan,çeşitli kişilerin şu veya bu ifadesiyle ileri sürülen suçlara karışmadığını kanıtlama fırsatı verilmeden masum insanları suçu kabul etmeye zorlamak bu soruşturmanın yöntemidir

Soruşturulan kişi bir yana, iftira uydurmak suretiyle masum insanlarda soruşturmaya dahil edilmiştir.

Mahkemeden tüm bunları Bolşeviklerin Tüm Birlik Komünist Partisi Merkez Komitesi için yazmak için fırsat verilmesini istiyorum.

Ekonomik ve kültürel kalkınmanın her alanında izlenen Partimizin politikalarını her zaman eksiksiz olarak paylaşan biri olarak bu politikalara karşı herhangi bir kötü düşünceye sahip olmadığı mahkemeye temin ederim.”

(Rudzutak Davası, cilt 1.)

Rudzutak'ın bu önemli açıklamasını tamamen görmezden gelen Askeri Kurul, onu 20 dakika içinde yargıladı ve ölüm cezasına çarptırdı.

1955'te yapılan kapsamlı bir kontrol, Rudzutak aleyhindeki davanın sahte olduğunu ve iftira niteliğindeki materyallere dayanılarak mahkum edildiğini ortaya çıkardı.

Rudzutak ölümünden sonra rehabilite edildi [44] .

Eski NKVD kdaroları tarafından çeşitli “Sovyet karşıtı merkezler” ve “blokların” provokatif yöntemler kullanılarak ne kadar yapay bir şekilde oluşturulduğu, 1906'dan beri parti üyesi olan ve 1937'de Leningrad NKVD tarafından tutuklanan Yoldaş Rosenblum'un ifadesinden görülebilir.

Rosenblum, 1955'te Komarov davasını incelenmesi sırasında, 1937'de tutuklandığında ağır işkenceye maruz kaldığını, bu sırada hem kendisi hem de başkaları aleyhine yalan ifade vermesi için baskı yapıldığını ifade etti. Daha sonra Zakovsky'nin ofisine getirildi ve Zakovsky onu 1937'de NKVD'nin “Leningrad casusluk, sabotaj ve terör merkezi” adı altında uydurduğu "davada" mahkemede yalan ifade vermesi şartıyla serbest bırakılmasını teklif etti. İnanılmaz bir alaycılıkla Zakovsky, sahte "Sovyet karşıtı komploların" yapay yaratımının iğrenç "mekaniklerini" ortaya çıkardı.

Rosenblum, "Açıklık sağlamak açısından," dedi, "Zakovsky önüme bu merkez ve şubeleri için önerilen planlar için çeşitli seçenekler sundu...

Zakovsky beni bu planlarla tanıştırdıktan sonra NKVD'nin bu merkezle ilgili bir dava hazırladığını ve sürecin açık olacağını söyledi.

Merkezin başkanı olarak 4-5 kişi yargılanacak: Chudov, Ugarov, Smorodin, Pozern, Shaposhnikova vb. ve ayrıca her şubeden 2-3 kişi.

... Leningrad merkeziyle ilgili davanın sağlam bir şekilde ortaya konması gerekiyor. Ve burada tanıklar çok önemli. Tanığın sosyal konumu (elbette geçmişte) ve parti deneyimi burada önemli bir rol oynamaktadır.

Kendi başınıza bir şey icat etmenize gerek yok. NKVD sizin için her branş için ayrı ayrı hazır bir özet hazırlayacaktır, göreviniz bunu ezberlemek, duruşmada sorulabilecek tüm soru ve cevapları iyi hatırlamaktır. Bu konunun hazırlanması 4-5 ay, hatta altı ay sürecek. Bunca zaman soruşturmayı ve kendinizi hayal kırıklığına uğratmamak için hazırlanacaksınız. Gelecekteki kaderiniz duruşmanın gidişatına ve sonucuna bağlı olacaktır. Eğer yanılıp yanlış oynamaya başlarsanız, kendinizi suçlayabilirsiniz. Dayanırsan kelleni kurtarırsın, seni kamu kaynakları ile ölene kadar besleriz, giydiririz,.”

(Komarov davasının denetiminin materyalleri, vaka sayfaları 60-69.)

Bölgelerdeki soruşturma vakalarının tahrif edilmesi daha da yaygın bir şekilde uygulandı. İddiaya göre Sverdlovsk bölgesi için NKVD, Sverdlovsk bölgesel parti komitesi sekreteri ve partinin bir üyesi tarafından yönetilen, sağcılar, Troçkistler, Sosyalist Devrimciler, Din Adamları blokunun bir organı olan sözde "Ural İsyan Karargahı" dosyasını açtı. Tüm Birlik Komünist Partisi (Bolşevikler) Merkez Komitesi Kabakov, 1914'ten beri parti üyesi. O zamanın soruşturma vakalarının materyallerine dayanarak, hemen hemen tüm bölgelerde, bölgelerde ve cumhuriyetlerde, iddiaya göre geniş çapta dallanmış “sağcı Troçkist casus-terörist, sabotaj ve sabotaj örgütleri ve merkezlerinin” var olduğu ve kural olarak, bu “örgütler” ve “merkezlere” nedense bölgesel komitelerin, bölgesel komitelerin veya Ulusal Komünist Partilerin Merkez Komitesinin birinci sekreterleri başkanlık ediyordu.

Her türlü sahte vakanın bu canavarca çarpıtılması, çeşitli iftira niteliğindeki “tanıklıklara” inanılması ve kendilerine ve başkalarına zorla iftira atılması sonucunda binlerce dürüst, masum komünist öldü.

Bir komünistin kaderinin bazen sadece bir kişinin kaprislerine bağlı olduğu Postyshev vakası örneğinde görülebilir.

Postyshev davası nasıl ortaya çıktı?

Bir gün, Postyshev'e karşı bazı iftira niteliğinde materyaller aldığı anlaşılan Stalin, ona kaba bir şekilde sordu: "Sen kimsin?"

Buna Postyshev sert ve cesur bir şekilde cevap verdi: "Ben bir Bolşeviğim Yoldaş Stalin!"

O andan itibaren, 1904'ten beri parti üyesi olan eski bir Ivanovo-Voznesensk çalışanı olan Politbüro üye adayı Postyshev'in kaderi belirlendi.

Postyshev, Ocak 1938'de Politbüro adayları listesinden çıkarıldı ve Şubat 1938'de tutuklandı.

Bu arada, diğer suçlamaların yanı sıra, Kuibyshev bölgesinde tarımda yıkıcı bir politika izlediği, sözde hasatı azaltabileceği iddia edilen dağınık ekim emri verdiği vb. Gibi tamamen saçma bir suçla suçlandı.

Aslında 1937 yılında Kuibyshev bölgesinde iyi bir hasat yapılmış, hasat zamanında yapılmış ve bölge tahıl tedarik planını yüzde 110 oranında yerine getirmişti.

Postyshev, Sovyet sistemini devirmeyi amaçlayan sağcı Troçkist "komploya" katılmakla ve ayrıca aynı zamanda Japon, Polonyalı ve Alman casusu olmakla haksız yere suçlandı.

Artık tartışmasız bir şekilde kanıtlanmıştır ki Yoldaş. Postyshev'e iftira atıldı. Postyshev davasına ilişkin soruşturma sırasında, NKVD müfettişlerinden biri Yezhov'a, Postyshev'e karşı yasadışı soruşturma yöntemlerinin kullanıldığını, Postyshev'in iddia edilen "casus" ve diğer Sovyet karşıtı faaliyetleri hakkındaki "tanıklığının" soruşturmacı tarafından Postyshev'in dosyasına eklendiğini yazdı. .

Haziran 1955'te Yüksek Mahkeme, yoldaşın davasındaki haksız kararı bozdu. Postyshev ölümünden sonra onu rehabilite etti.

Parti, Sovyet ve ekonomi proleterlerinin kitlesel tutuklanmaları ülkemize ve sosyalist inşa davasına büyük zarar verdi. Özellikle çok sayıda deneyimli personelin asılsız sabotaj suçlamalarıyla tutuklandığı bazı endüstrilerde, savaş öncesinde bu sabotajlar ivmeyi durdurduğu gibi, tam tersine bir durgunluk dönemi içerisine girdi.

Örneğin 1937'den 1941'e kadar demir-çelik üretim endeksi hemen hemen aynı seviyede kaldı.

1937–1938 Olayları Ülkemizin uluslararası otoritesine büyük zarar verdi. Kitlesel baskıların askeri personele verdiği zarar, Finlandiya savaşındaki başarısızlıklarımızın nedenlerinden biriydi ve bu başarısızlıklar Hitler'i cesaretlendirdi ve Hitler'in SSCB'ye saldırısının hızlanmasına katkıda bulundu.

Kitlesel baskılar partinin ahlaki ve siyasi durumu üzerinde olumsuz bir etki yarattı, belirsizlik yarattı, hastalıklı şüphelerin yayılmasına katkıda bulundu ve komünistler arasında karşılıklı güvensizlik yarattı.

Her türden iftiracı ve kariyerci faaliyete geçti. Bolşeviklerin Tüm Birlik Komünist Partisi Merkez Komitesinin 1938 Ocak Plenumunda alınan kararlar, parti örgütlerinde belirli bir iyileşme sağladı.

Ancak 1938'de yaygın baskı devam etti.

Partimiz, 1937-1938 yıllarının zorlu olaylarıyla baş edebildiyse, bu olaylardan sağ çıkıp yeni kadrolar yetiştirmişse bunun tek nedeni, büyük bir manevi ve siyasi güce sahip olmasıdır.

Ancak 1937-1938'de kitlesel, haksız ve haksız baskılar sonucunda uğradığımız büyük personel kayıpları olmasaydı, sosyalizme doğru ilerlememiz ve vatan savunmasına yönelik hazırlıklarımız şüphesiz daha başarılı bir şekilde yürütülürdü. .

O zamanın yargı organları hakkındaki gerçek söylenmelidir.

SSCB Yüksek Mahkemesinin sözde Askeri Kurulu, NKVD tarafından önceden belirlenip doğrudan J.V. Stalin’e bağlı olarak çalışmıştır..

1937-1938'de, SSCB'nin NKVD'si incelemeye tabi tutulan kişilerin listelerini derlemesi ve davaları bakan Askeri Kurul tarafından cezanın önceden belirlenmesi gibi kötü bir pratik geliştirdi.

Bu listeler, önerilen cezaların onaylanması için Yezhov tarafından şahsen I.V. Stalin'e gönderildi.

1937–1938'de parti, Sovyet, Komsomol üyesi, askeri personel ve ekonomik alanındaki kadroları içeren 44.465 ‘lik 383 liste Stalin'e sunularak onun onayından sonra cezalar verilmiştir.

Bu davaların önemli bir kısmı şu anda inceleniyor ve büyük bir kısmı da asılsız ve tahrif olduğu gerekçesiyle sonlandırılıyor. Yüksek Mahkeme Askeri Koleji'nin 1954'ten günümüze kadar 7.679 kişiyi rehabilite ettiğini ve bunların birçoğunun ölümünden sonra rehabilite edildiğini söylemek yeterli olacaktır.

1939'daki kitlesel baskı dalgası zayıflamaya başlayıp yerel parti örgütlerinin liderleri NKVD personelini tutuklananlara karşı işkence kullanmakla suçlamaya başladığında, J.V. Stalin 10 Ocak 1939'da bölgesel komitelerin sekreterlerine şifreli bir telgraf gönderdi. , bölgesel komiteler, Ulusal Komünist Partilerin Merkez Komitesi ve Halk İçişleri Komiserleri, NKVD şefleri. Bu telgrafta şunlar yazıyordu:

Bolşevikler Tüm Birlik Komünist Partisi Merkez Komitesi, NKVD'nin uygulamalarında fiziksel baskı kullanımına 1937'den beri Bolşevikler Tüm Birlik Komünist Partisi Merkez Komitesinin izniyle izin verildiğini açıklıyor... Tüm burjuva istihbarat servislerinin sosyalist proletaryanın temsilcilerine karşı fiziki baskı uyguladığı, üstelik bunu en çirkin biçimlerde kullandığı biliniyor. Sorun, sosyalist zekanın, burjuvazinin iflah olmaz ajanlarına, işçi sınıfının ve kolektif çiftçilerin yeminli düşmanlarına karşı neden daha insancıl olması gerektiğidir. Tüm Birlik Komünist Partisi (Bolşevikler) Merkez Komitesi, fiziksel zorlama yönteminin gelecekte bir istisna olarak, halkın bariz ve silahsız olmayan düşmanlarına karşı tamamen doğru ve uygun bir yöntem olarak kullanılması gerektiğine inanıyorum"

Böylece, yukarıda da gösterildiği gibi, masum insanlara iftira atılmasına ve kendi kendini suçlamasına yol açan, sosyalist yasallığın en bariz ihlalleri olan işkence emri Stalin tarafından Bolşeviklerin Tüm Birlik Komünist Partisi. Merkez Komitesi adına iki kez (1937 ve 1939'da) onaylanarak yayınlandı.

Tüm bu gerçeklere ve belgelere dayanarak, Parti Merkez Komitesi, 1937-1938'de birçok dürüst komüniste ve parti dışı Sovyet vatandaşına yönelik kitlesel, haksız baskının ana sorumluluğunun I.V. Stalin’e ait olduğunu tespit eder.

Bunlar,Lenin, "vasiyetinde" partiyi büyük önsezi ile uyardığı, anti-Marksist kişilik kültünün, muazzam, sınırsız gücün tek bir kişinin elinde toplanmasının yol açtığı vahim, korkunç sonuçlardır;

Parti Merkez Komitesinin kişilik kültünü bu kadar kararlı bir şekilde kınamasının ve Partide kolektif liderliğin Leninist ilkelerini yeniden tesis etmesinin ve parti yaşamının Leninist normlarına uyumunu sıkı bir şekilde denetlemesinin nedeni budur.

Sonuçlar:

1) Tüm siyasi ve ideolojik çalışmalarımızda anti-Marksist kişilik kültünü tamamen teşhir etmek ve ortadan kaldırmak gerekir;

2) Kişilik kültünün olumsuz sonuçları sonucunda uzun süredir biriken devrimci sosyalist yasallık ihlallerinin tamamen düzeltilmesi, tüm dürüst, masum mahkumların tamamen rehabilite edilmesi gerekmektedir.

P.Pospelov, A.Aristov

1Kaygı Kavramı-İş Bankası yayınları

2(1934-aralık) SSCB Merkez Yürütme Komitesi aşağıdaki kararnameyi kabul etmiştir..Cezalara karşı temyiz başvurusunun yanı sıra af dilekçesi verilmesine de izin verilmeyecektir.

3Özgür cumhuriyetlerin yıkılmaz birliği

Büyük Rusya sonsuza kadar birleşti.

Yaşasın halkların iradesiyle yaratılan,

Birleşik, güçlü Sovyetler Birliği!

Selam, Anavatanımız özgür,

Halkların dostluğu tek bir kaledir!

Sovyet bayrağı, halk bayrağı

Zaferden zafere yol açsın!

Fırtınalar arasında özgürlük güneşi bizim için parladı,

Ve büyük  Sözlük Lenin bizim için yolu aydınlattı.

Sözlük Stalin bizi halka sadık olacak şekilde yetiştirdi ,

Bize çalışmaya ve amel etmeye ilham verdi.

Selam, Anavatanımız özgür,

Halkların mutluluğu güvenilir bir kaledir!

Sovyet bayrağı, halk bayrağı

Zaferden zafere yol açsın!

Ordumuzu savaşlarda büyüttük,

Hain işgalcileri yoldan çekelim!

Savaşlarda nesillerin kaderini belirleriz,

Anavatanımızı zafere taşıyacağız!

Selam, Anavatanımız özgür,

Ulusların görkemi güvenilir bir kaledir!

Sovyet bayrağı, halk bayrağı

Zaferden zafere yol açsın!

4 Birlik Cumhuriyetlerinin Mevcut Ceza Muhakemesi Kanunlarında yapılacak değişiklikler hakkında Kararname

SSCB Merkez Yürütme Komitesi aşağıdaki kararnameyi kabul etmiştir..

Birlik cumhuriyetlerinin mevcut ceza muhakemesi kanunlarında, Sovyet hükümetinin çalışanlarına karşı terör örgütleri ve terör eylemlerine ilişkin davaların soruşturulması ve muhakemesi için aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır.:

  1. Bu durumlarda soruşturmanın en geç on gün içinde tamamlanması gerekir.

  2. İddianamenin, davanın mahkemede görülmesinden bir gün önce sanığa tebliğ edilmesi gerekir.

  3. Davalar tarafların katılımı olmadan görülür.

  4. Cezalara karşı temyiz başvurusunun yanı sıra af dilekçesi verilmesine de izin verilmeyecektir.

  5. Ölüm cezası, cezanın verilmesinden hemen sonra infaz edilecektir.

    SSCB Merkezi Yürütme Komitesi Başkanı M. Kalinin.
    SSCB Merkez Yürütme Komitesi Sekreteri A. Enukidze.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1937/38 Büyük Tasfiye- Türkmenistan Raporu

ENSELERİNE KURŞUN SIKILAN ADALET BAKANLARI

BUHARİN'İN DRAMI.. 3.MOSKOVA DAVASI