"Stalin Bir Tavşanın Boğa Yılanından Korktuğu Gibi Hitler'den Korkuyordu"
"STALİN BİR TAVŞANIN BOĞA YILANINDAN KORKTUĞU GİBİ HİTLER’DEN KORKUYORDU” Nikita Kruşçev
Stalin üzerinde yaratılan en büyük efsane, 2. Dünya Savaşında yazdığı iddia edilen “destan” ve Hitler Almanya’sının yenilgisinde en büyük mimar olduğudur.
Nikita Kruşçev’in SBKP 20.Kongresinde sunduğu " Kişilik kültü ve sonuçları üzerine" raporun en ilginç bölümü tam da bu efsane üzerinedir.
Salonda 2. Dünya Savaşının birinci derece tanıkları, en önemli kahramanları,Bölge Cumhuriyetlerinin yöneticileri ve cephede en önde yer almış parti önderleri yer almaktadır.
Kruşçev aynen şöyle demektedir..
-“Devleti Lenin yarattı, biz de onu yıktık…” diye ilan etti. Ve yürüyüp gitti..
-Savaşı o yönetmedi. O ancak kendisine baskı yapıldığında, şu ya da bu yapılması gerektiği söylediklerinde harekete geçebildi.
-Kendisini Başkomutan ilan etti. Ama Nazi işgalinin genişlediği 1,5 yıl boyunca hiçbir emir yayınlamadı. Emir imzalamadı.
-İşgal durdurulup, ordu zafer kazanmaya başlayınca ,ortaya çıktı.
- O korktu. Sadece korktu. O bir tavşanın boğa yılanından korktuğu gibi Hitler’den korkuyordu.
-Ülkenin yaşadığı kabus, ülkenin yarısının işgali ,tümden onun beceriksiz,korkak ve akılsızlığın eseridir.
-Hitler Sovyet sınırında durdurabilecekken, onun yüzünden Sovyet ülkesi boydan boya işgal edildi.
- Kharkov’da onun yüzünden 400.000.askeri kaybettik...
....
Marc Bloch "Geçmişi bilmemek şimdiki zamanın anlaşılmasına zarar vermekle kalmaz, şimdiki zaman içindeki pratiği de bozar” der.
Kurmaca bir tarih üzerine yazılan siyasi tezler, o tarih üzerine yapılan tercihler yenilgiyi baştan kabullenmek anlamına gelir. Gerçeğin inkarı ise çöküşü beraberinde getirir.
Geçtiğimiz 5 mart günü , epeyce bir siyasi grup Stalin’in 145. doğum gününü “Büyük Vatanseverlik Savaşının önderi” sıfatını kullanarak kutladı.
Yukarıdaki konuşmanın üzerinden ise tam 68 yıl geçmiş..
Devasa arşivleri , yayınevleri, sosyalist tarihle ilgili yayınlanmış onlarca yayını mevcut olan bu grupları tarihi bilmemekle suçlamak, sosyalist ahlaklarından şüpheye düşmek büyük bir haksızlık olur. İlginç olan Nikita Kruşçev’e küfür ederken kullanmak dışında, bu raporu kimse ağzına almadı. Burada denilenlerle ilgilenmedi.
Yine Marc Bloch “tarihçilik” mesleğini anlatırken “eski Yunan tarihçileri, Herodotos ve Thukydides, “ ...sonsuza dek yer almayı hak eden atalarımız, akşamüstünü açıklamak için en fazla sabahı bilmenin yeterli olacağını asla düşünmemişlerdi”der.
Onun dediği gibi, tarihten sadece ihtiyac neyse onu alıp, gerisini olduğu yerde bırakmak demek belki daha doğru. “Bir bakkala girince ihtiyacımız neyse onu alır çıkarız, bakkalda olan herşeyi almak, kontrol etmek lüzümsuzdur.”. diye mi düşünürler bilemiyorum ama bu ruh halinin ,en anlaşılabilir,en makul açıklaması yine de budur diye düşünüyorum.
Salonda bulunan, savaşı ve Stalin’i yakından görmüş onlarca delege ise bu konuşmayı ayakta alkışladı. Ve onayladı.
Bu konuşma sadece raporun bir bölümü. Raporun diğer bölümleri bundan daha dehşet verici.
Stalin’in geçen ay kutlanan doğum gününde yapılan tüm paylaşımlarda Stalin, “Büyük Vatanseverlik Savaşı Önderi” olarak selamlandığı için raporun bu bölümünü ilk dizgiye aldım.
Nikita. Kruşçev'in "kişilik kültü ve sonuçları üzerine" raporuna yaptığı eklemeler. 19 Şubat 1956
...................
Sovyetler Birliği'nin hem faşist Almanya ve emperyalist Japonya'nın yenilgisinde, hem de Sovyetler Birliği'nin barışçıl gelişimi cephesinde kazandığı zaferleri övmek için konuşan bazı partili ve partisiz dürüst Sovyet insanları ile bazı yazarlar sosyalist inşa sırasından kazanılan tüm zaferleri Stalin'e atfetti.
Maalesef bu çok yaygınlaştı.
Bu neden oldu?
Çünkü bizzat Stalin bunu popüler hale getirdi.
Tarihi ve savaş filmlerimizi ele alın.
Örneğin: spesifik bir algı yaratmayı amaçlayan “Berlin'in Ele Geçirilmesi” filmi,
Orada boş sandalyelerin olduğu bir salonda Stalin tek başına talimat veriyor. ve ona gelip bir şeyler bildiren tek kişi Poskrebyshev'dir.
Liderlik nerede?
Politbüro nerede?
Hükümet nerede?
Ne yaptılar ve ne yapıyorlar?
Bu halka gösteriliyor mu?
Gösteriliyorsa bile son derece çarpık bir biçimdedir.
Bazı bölümlerde Stalin "son derece kızgın",
“Stalin kızgınmış” Aslında bu tamamen bir yalan.
Savaşın yükünü omuzlarında taşıyan askerlerimiz nerede?
Gerçeği söylemek gerekirse, ben ve diğer yoldaşlar en başından , neredeyse sonuna kadar savaşın içinde olduk, bu savaşın sorumluluğunu ve yükünü onurla taşıdık ve taşımak zorundaydık,
O dönemde de Stalin'in savaştaki rolünün ne olduğunu biliyorduk.
Bu rol Stalin'in değil, bu rol her şeyden önce olağanüstü koşullarda üretimi ülkenin derinlerinde organize eden, teknik bilgisini, iradesini, organizasyon becerilerini, savaşın ilk günlerinde ordusunu kaybeden ve anında yeniden inşa etmeyi başaran partimizin rolü, parti tarafından yetiştirilen kadroların rolü, ordunun ve komutanların, parti üyelerimizin rolü, teknik aydınlarımız, parti örgütleyicilerinin rolüdür. Sonunda da düşmanımızı yenen bir roldür.
Bütün bunları Stalin mi yaptı?
Stalin savaşın ilk günlerinde kendisi her şeyin bittiğini, her şeyin çöktüğünü ve “Devleti Lenin yarattı, biz de onu yıktık…” diye ilan etti. Ve yürüyüp gitti..
Stalin hakkında ifade edilecek tek gerçek budur.
Savaşı o yönetmedi.
O ancak kendisine baskı yapıldığında, şunun ya da bunun yapılması gerektiği söylediklerinde harekete geçebildi.
Sonuçta bir yıl, hatta bir yıldan fazla bir süre başkomutan olarak hiçbir emir imzalamadı.
Ordunun zaferler kazanmaya başladığı, geri çekilmenin durduğu ve bir dönüm noktasının geldiği aşamadan sonra, halk ve ordu için başkomutan olarak ilk emri imzaladı.
Başkomutan bunca zaman neredeydi?
Korktu , o sadece korktu.
O dönemde ülkemizin girdiği bu kabus, Stalin'in mantıksız liderliğinin sonucudur.
“Stalin diyorum” çünkü onun yönetimindeki diğer insanların oy verme hakkı yoktu, sadece oy kullanma hakkı değil, aynı zamanda akıl yürütme hakkı da yoktu.
Bu
adamın “büyüklüğü” ve “dehası” her şeyi
bastırıyordu.
Bunun hem ulusa hem de ülkeye ne kadar zararlı
olduğunu savaşın ilk yıllarında gördük.
Bu günlerde Hitler'in "sürpriz bir anı kollayarak, aniden ülkemize saldırdığını okuyoruz.
Bu tamamen bir yalan.
Hitler iktidara gelir gelmez komünizmi yıkma görevini hemen üstlendi.
Bunu açıkça söyledi ve asla saklamadı.
Her türlü pakt, blok, balta, Berlin-Tokyo-Roma ekseni ve diğer tüm çevrelerde bundan açıkça bahsediyordu.
Bütün bunlar, Hitler'in tüm çabasının komünizmin ve Sovyet devletinin yıkmak olduğunu gösteriyordu.
Nasıl bir “anilikten” bahsedebiliriz.?
Hitler 1932-1933'te iktidara geldi ve savaş 1941'de başladı.
Ülkeyi buna göre hazırlamak ve sürprizi ortadan kaldırmak, düşmanı onurlu bir şekilde sınırlarında karşılamak için yeterli zaman vardı. Bunun için zamanımız var mıydı?
Böyle fırsatlar var mıydı?
Tabi ki bu güce sahiptik.
Sanayimiz ordumuza gerekli her şeyi tam olarak sağlayabilecek düzeydeydi. İşgal altındaki Ukrayna ve Kuzey Kafkasya'da sanayinin yüzde 50'si elden gitmesine rağmen, sanayi ve tahıl üretim alanları işgal edilmesine rağmen, tüm bunlara rağmen ,o kadar çok teçhizat ve askeri teçhizat üretimini organize edebildik.
Tüm bu malzemelerle birlikte sonunda düşmanı mağlup ettik.
Önce düşman ile kendi gücümüzü karşılaştırmamız gerekirdi.
Almanya'nın geçici olarak işgal ettiği topraklarda bırakılan sanayi, doğru, zamanında ve ordumuzun silah ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak işgal öncesi çalıştırılabilseydi, savaş bu kadar uzun bir süre devam etmeyeceği gibi bu kadar büyük kayıplarla karşılaşmak zorunda da kalmazdık. .
Gerçekte olan neydi?
Savaşın üzerinden 5-10 gün geçtikten sonra, ordumuz sadece silahsız değildi, doğru dürüst tüfekleri ve kılıçları bile yoktu.
Kiev'den Malenkov'u nasıl aradığımı ve şunu söylediğimi hatırlıyorum:
-Halk geldi ve silah talep etti,
Malenkov bana şöyle dedi:
-Silah yok, tüfekleri Leningrad'a transfer ediyoruz ve sen kendini silahlandır, gerekirse mızrak yaptır.
Düşmanın güçlü ekipmanlarla, tanklarla silahlandırıldığı ve bizlerin ise mızraklar, bıçaklar ve gazyağı şişeleriyle silahlanmamızın istendiği bir dönemden bahsediyoruz.
Ve tüm bunları parlak Stalin'in önderliğinde düşmanı yendik “harika” diyoruz.
Hayır, partinin birliği, emekçilerin parti etrafında toplanması ve inanılmaz sayıda mağduriyet sonucunda düşman yenilgiye uğratıldı.
O kadar çok kan döktük ki hiçbir savaşta bu kanın yarısını bile dökmedik, Çünkü savaş aptalca planlandı. Savunma aptalca hazırlandı.
Sonuçta, savaşta ölen Kirponos, Stalin'e,askerlerimizin Almanların sınıra Böceğe yaklaştığını, her şeyi önceden hazırladıklarını ve görünüşe göre yakın gelecekte saldırıya geçeceklerini yazıp, Moskova'yı korumak için düşmana karşı güvenilir bir savunma hattı oluşturarak onu yok etmenin gerekli olduğunu söylediğinde ,gelen cevap bunun bir provokasyon olduğu ve hiçbir çalışma yapılmaması gerektiği yönündeydi.
Ve Stalin bunu öyle bir duruma getirdi ki, savaş başladığında, hatta bir Alman askeri koşarak gelip sabah saat 3'te saldırının gerçekleşeceğini söylediğinde bile Moskova'dan “ ateşe cevap vermeyin,” emri verdi.
Çünkü bunun böyle olacağına inanıyordu.
Ona göre bu bir savaş değil, Alman ordusunun bireysel disiplinsiz kesimlerinin provokasyonuydu ve eğer onlara karşılık verirsek savaşın başlamasının nedeni bu olacaktı.
Bu, Stalin'in kontrolünü kaybettiğini, moralinin bozulduğunu gösteriyor.
O anda bile, bir tavşanın boa yılanından korktuğu gibi, Hitler'den korkuyordu; Savaşa girmemek için Hitler’in sürekli yağlanması gerektiğine inanıyordu
Ama bunu bizlerin daha önce düşünmesi gerekirdi.
Liderin o anda dehası ve içgörüsü yoktu.
Düşman mağlup edildi ise bunun nedeni onun “ parlak bir liderliği” değildir.
Askeri işler hakkında hiçbir şey bilmiyordu,durum kendisine bildirildiğinde önüne bir küre koyar, çizmesinin arkasında neredeyse tüm dünyanın yerleştirildiği bir harita çıkardı.
Buna askeri liderlik diyorlar..
Veya 1942'de Kharkov yakınlarında birliklerimizin yok oluşunu ele alalım. Mareşal Bagramyan şu anda karşımda,burada oturuyor, oda doğrulayacak.
Ortaya çıkan zor koşullarda, doğru karar verildiğinde Güneybatı Cephesi'nin harekât dairesinin başındaydı.
Stalin ne yaptı?
Bu kararı iptal etti ve Kharkov'un kuşatılmasının ve Krasnogorsk'un ele geçirilmesinin sürdürülmesine devam edilmesini emretti.
Ve bu emir, tüm büyük askeri grubumuzun kuşatılma tehdidinin belirdiği bir zamanda verildi.
Böyle bir emir verdi, masaya oturdu ve ayyaş olduğu olduğu için içmeye başladı.
Timoşenko ile birlikte geliştirdiğimiz planın uygulanmasına onay verilmesi gerektiği içinVasilevski'yi arayıp yalvarıyorum: haritayı al, Stalin'e durumun ne olduğunu, neden sürdürülemeyeceğini göster, emrini değiştirsin,
Vasilevski, Stalin'in konuyu değerlendireceğini ve talimatları kendisinin vereceğini söyledi ancak bizzat bana, kendisine rapor vermeye gitmeyeceğini söyledi.
Sonra kulübeden Stalin'i aradım ama o telefona cevap vermedi.
Orada buluna Malenkov cevap verdi.
Malenkov'a Stalin'le şahsen konuşmak istediğimi söylüyorum.
Stalin ise kendisi ile değil Malenkov'la konuşmam gerektiğini bildirdi.
Ülkemizde ortaya çıkan zor durum hakkında Stalin'e rapor vermek istediğimi bir kez daha soruyorum.
Beni dinlemek için oturduğu masadan telefona kadar on adım yürümeye tenezzül etmedi ama ben yine ısrarla arıyorum,bana tekrar Malenkov aracılığıyla konuşmam gerektiği söyleniyor.
Daha sonra Malenkov aracılığıyla planlarımızın iptal edildiğini iletmek zorunda kaldım.
Dinledi ve şöyle dedi: “Bırak.” Ne oldu?
Yaklaşık 400 bin askerimiz hayatını kaybetti
Bu senin "dahin", planımızı kabul etseydi bu birlikler ölmeyecekti, çünkü güvenliklerini sağlayacak tedbirler alınmıştı.
Malenkov, savaştan sonra yaptığı bir sohbette, Kruşçev'in bu operasyonla ilgili çağrıda bulunurken haklı olduğunu, Stalin'in onu desteklememesinin doğru olmadığını söyledi.
Ama onun hatalı olduğunu nasıl söyleyebilirsiniz, çünkü o bir "dahidir" ve bir dahi hatalı olamaz, herkes, herkes hatalıdır, ancak bir dahi her zaman haklıdır.
Dolayısıyla bu kadar büyük fedakarlıklara rağmen, bunu kabul edecek ne utancı ne de vicdanı vardı.
Hem Marksist açıdan, hem de pratik faaliyetlerinde birçok ciddi hata yapmasına rağmen asla kimseye bu hatalarını itiraf etmedi...
...........
Yorumlar
Yorum Gönder