CEZA YARGILAMASINDA VEKÂLETNAME VE MÜDAFİ
Av.Münip ERMİŞ
Adaletsizliği
engelleyecek gücünüzün
olmadığı
zamanlar olabilir. Fakat itiraz
etmeyi
beceremediğiniz bir zaman asla
olmamalı!
Elie
Wisel
5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu, normatif anlamda modern ceza yargılamasına ilişkin
temel kuralları kabul etmiştir. Özellikle AİHS’nin 6.maddesinde ifadesini bulan
Adil yargılanma hakkının en önemli ilkesi olan savunma hakkı ve bu bağlamda
silahların eşitliği ilkesini yaşama geçirmeye çalışmaktadır. Savunma hakkı,
temel bir hak olarak anayasamızın 36.
maddesinde,hak arama özgürlüğü; kavramı içerisinde değerlendirilmektedir.
Hak arama
özgürlüğü ise tüm yetkili kurumlar önünde beyanda bulunma, yakınmak, derdini
aktarmak ve bu sorunlarının çözülmesini isteme hakkı olarak ta tanımlanabilir.
Bu özgürlük,hem iddia etme hakkını hem de savunmayı içerir(1)
Anayasamızın
36. maddesinde ;herkes meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma; hakkına sahiptir“
hükmü yer almaktadır. Bu anlamda söz konusu hüküm, müdafi yardımıyla
savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır.
Savunma
hakkı, hukuki ve siyasi öneminden dolayı, uluslararası belgelerde de yerini
almıştır.
Birleşmiş
Milletler 10.12.1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 121/I.
maddesinde; sanığın savunması için kendisine gerekli tüm güvencenin sağlandığı
bir yargılamadan söz edilmiştir.
Ayrıca
İnsan Haklarının ve temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin Avrupa
Sözleşmesinin 6 /3-c maddesinde her sanığın, kendi kendini savunmaktan başka,
kendisinin seçeceği bir savunucu ya da bir savunucu atamak için parasal
olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin senliği gerektiriyorsa, mahkeme
tarafından atanacak bir avukatın ücretsiz yardımından yararlanmak hakkına da
sahip olduğu belirtilmektedir. Yine Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası
Sözleşmesinin 14 /3-d maddesi de, sanığın müdafiden yararlanması konusunda açık
bir düzenleme içermektedir (2).
Ulus üstü
hukuktaki bu düzenlemelerin ışığında, iç hukukta avukatın rolü nedir? Sorusunun
ilk yanıtının , 5271 sayılı Ceza Muhakemesi kanununun 2. maddesi ile
verildiğini,buradaki ifadeden ise avukatın rolünün iki noktada ortaya çıktığını
görüyoruz.
Birinci rol
müdafiliktir. Müdafi; Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan
avukat olarak ifade edilmektedir. İkinci rol ise vekilliktir. Vekil ise;
Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil
eden avukat olarak tanımlanmıştır.
Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda ise ( CMUK ) ; Müdafiin sanığın yardımcısı mı,
yoksa sanığın temsilcisi mi olduğu, yani sanık ile müdafi arasında ilişkinin
niteliği konusunda bir hüküm bulunmamaktaydı. CMUK m. 136 yardımdan söz
ederken, CMUK m. 228/2 ve 318 temsilden söz etmekteydi3. CMUK’un gerekçesi,
müdafii “ sanığın adalete de yardımcı olması gereken yardımcısı olarak niteler.
Öte yandan Av. K. m. 1'e göre avukatlık (müdafilik) hukuki sorunların
çözülmesine yardımcı, bağımsız, serbest bir kamu hizmetidir.
YCGK da
1974 yılında vermiş olduğu bir kararında
müdafi, temsil yetkisini haiz vekilden ayrı bir statüye tabidir ve
hukuktaki vekiller kadar geniş ve mutlak bir temsil hakkını haiz"
olmadığını vurgulamıştır. Doktrinde çoğunluk müdafiin sanığın temsilcisi değil,
yardımcısı olduğu görüşündedir. Gerçekten temsil bir özel hukuk ilişkisidir. Bu
ilişki temsilcinin hukuki işlemlerini
temsil olunana izafesini gerektirir.
MÜDAFİLİK SIFATI NASIL KAZANILIR ?
Müdafilik
sıfatı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 9.12.1974 tarih ve 272 es. 447.karar
sayılı kararında da belirtildiği gibi
avukat sanıkla birlikte duruşmaya gelerek hâkim huzurunda onu müdafi olarak
kabul ettiğini bildirdiği anda kazanılacak, başkaca bir usul ve merasime gerek
olmayacaktır. Zaten gerek CMUK 136 ve devamında gerekse de, CMK 149 ve
devamında müdafilik için her hangi bir usul veya merasim öngörülmemiştir. Başka
bir ifadeyle her hangi bir kurum veya organdan belge düzenlettirmesine gerek
bulunmadığı gibi, gerek CMUK gerekse CMK da müdafi sıfatına haiz olmak için noterden
vekâletname çıkartmanın şart olduğuna ilişkin bir en küçük bir hüküm
bulunmamaktadır.
Vekâletname
ile ilgili tek hüküm CMK 154. maddede geçmektedir. Bu düzenlemede şüpheli veya
sanığın” vekâletname aranmaksızın” müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkasının duyamayacağı ortamda görüşebilir,
düzenlemesini içermektedir. Bunun dışında vekâletnameye ilişkin bir hüküm
yoktur. Bu hükümden vekâletname zorunludur anlamı çıkartılması doğru değildir.
Çünkü
yasanın bütünü zaten müdafiliğin nasıl kazanılacağını düzenlemiştir. Bu hükmün
1992 tarihinde CMUK’a 3842 sayılı yasaya konmasının bir tek amacı vardır. Oda,
savunma hakkı kullanılırken, avukata karşı kolluğun her hangi bir güçlük
çıkartmamasıdır. Tabi ki normatif anlamda böyle bir hüküm gerekli değildir. Bu
hüküm, savunma hakkı kullanılırken en küçük bir tereddüt dahi gösterilmemesi
konusunda, yasa koyucunun iradesinin daha net bir şekilde tekrarı olarak
okunabilir. Bunun dışında başka bir hukuki anlam yüklenemez.
Hele bu
ifadeden, “kovuşturma evresinde vekâletname gerekir “ sonucunu çıkarmak
saçmalıktan başka bir şey değildir.
NEDEN VEKÂLETNAME İSTENEMEZ!
1-Adil
yargılanma hakkının en temel unsuru savunma hakkıdır. Ceza yargılamasında
savunma hakkının sınırları ancak yasayla çizilir. Bu hem Anayasa hemde AİHS
gereğidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Adil yargılanma hakkını
düzenleyen 6- 3/c maddesi “Her sanığın kendi kendini savunmak ve kendi seçeceği
bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali
olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece
görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanma hakkına
sahiptir “ düzenlemesini içerir. Bunun anlamı ”bir sanık avukatını seçerken her
hangi bir ek koşul getirilemez” demektir. Yani, SADECE SEÇTİĞİNİ BEYAN ETMESİ,
AVUKAT TAYİNİ İÇİN YETERLİ OLACAKTIR.
2- Ceza
yargılamasında “masumiyet” ilkesi gereği, mahkûmiyet kesinleşinceye kadar
sanığa en küçük bir maddi külfet yüklenemez. Tüm soruşturma ve kovuşturma
giderleri devlet tarafından karşılanır. Ancak mahkûmiyetin kesinleşmesi
halinde, bu giderler sanıktan istenir. Devlet yargılama sırasında hangi nam adı
altında olursa olsun, sanıktan her hangi bir para isteyemez. Buna noter
kanalıyla alacağı vekaletname harçları da dahildir.
3- Ceza
soruşturmasında, düzenlenen tüm tutanaklar zaten resmi belge niteliğindedir.
Yargıç,
savcı veya kolluk huzurunda şüpheli ve/veya sanığın “MÜDAFİMDİR” beyanı
tutanağı geçtiği anda bu tutanak artık -
yazılı vekâletname – gibidir.
Bir
yargıcın bu beyana rağmen sanıktan veya müdafisinden vekâletname istemesi “Ben
senin iradeni yanlış tutanaklara geçmiş olabilirim. Git bu iradeni birde
“Noterde” beyan et”demektir. Bu da yargıcın, sanığın iradesini tam olarak
tutanaklara geçiremeyeceği anlamına gelir.
CEZA YARGILAMASINDA AVUKATIN VEKİL
YETKİLERİ İLE DONATILMASI, SANIK İLE AVUKATI ARASINDAKİ BİR İLİŞKİDİR.
Türkiye’de
yapılan ceza yargılamalarında sanıklar genellikle noterden genel
vekâletname vermektedir.
Çünkü
vekâletname avukatın müvekkil adına yapacağı diğer işlemlerde kolaylık
sağlamaktadır.
(Örneğin;
müvekkil adına yatırılmış olan nakdi kefaretin çekilmesi, hâkimi ret veya
müvekkili
adına diğer kurumlara yapacağı başvurular veya toplayacağı delillerde)
Bu anlamda
müdafilik görevi yerine getirilirken, noter vekâleti almanın, avukatlar
arasında yaygınlaşmış ortak bir tercih olmanın ötesinde bir anlamı yoktur.
YARGITAY BU GÜNE KADAR – VEKÂLETSİZ
– MÜDAFİYİ SADECE YETKİLERİ AÇISINDAN TARTIŞMIŞTIR.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu bu konu ile ilgili kararları aslında, müdafilik sıfatının
nasıl kazanılacağı ile ilgili değildir. Bu kararların tümü müdafiinin
kullanabileceği yetkilerle ve vekâletsiz müdafiinin kanun yoluna başvurma
yetkisi bulunup bulunmadığı ile ilgilidir. Yüksek Mahkeme bu kararlarında
tereddütleri gidermiş ve CMUK 290 uyarınca müdafiinin –vekâletnamesiz- kanun
yoluna başvurma yetkisi olduğunu tespit etmiştir.4 1974 yılında bu tartışma
bitmiştir. Tekrar etmek gerekirse, Yargıtay vekâletsiz müdafiliğin olup
olmayacağını değil, vekâletsiz müdafiinin kullanacağı yetkiler açısından konuyu
tartışmış ve bitirmiştir. 5271 sayılı yasa ise bu konuda her hangi bir değişiklik
getirmemiş, sadece farklı olarak müdafiinin kim olduğunu 2.maddede
tanımlamıştır.
Yasa
hükümleri ve Yargıtay’ın bu konudaki görüşü hiçbir hukuki yoruma ve tereddüde
yer vermeyecek şekilde açık olduğu halde uygulamada, avukata vekâletname
sunması için süre verilmekte, Baro atadığı takdirde vekâletname istenmez, baro
atamadığı takdirde vekâletname istenir- gibi nereden ve nasıl çıktığı belli
olmayan garip bir uygulama devam edip gitmektedir. Buna tabi ki itiraz
edebilirsiniz. Ancak bu sefer size “uygulama böyle “ diye yanıtlar
verilecektir. “Yasaya aykırı uygulama olur mu “ dediğinizde ise “Yani, isteyen
avukat elini kolunu sallaya sallaya, duruşmaya mı girecek?” gibi hiçbir hukuki
zemini olmayan karşı bir soruyla karşılaşmanız ise büyük bir büyük olasılıktır.
Bu soruya
ise boşuna “evet” demeyin çünkü “Lütfen tartışmayalım” yanıtı sizi
beklemektedir
muhakemeye “bir öncekiyi bir sonra ile
kıyaslama yaparak, düşünce ile sonuca gitme durumu”, “ farklı olgular arasında
analitik ilişki kurabilme yetisi” “karşılaştırma” “yargılama” “iyice ve
etraflıca düşünme” gibi anlamlar verilmektedir.
Tüm bu
tanımlardan, sağlıklı bir muhakemede, zıt olanların ortak ve eşit bir zeminde
çatışmasının elzem olduğu anlaşıldığına göre, tartışmanın olmadığı bir duruşma
salonunda yapılan işin muhakeme olduğunu söylemek mümkün değildir.
Hukuk dışı
uygulamaların ceza yargılamasını esir aldığı bir hukuk düzeninde adalete
ulaşmanın
sadece iyi niyetli çabalarla gerçekleşmeyeceğini, müdafilik sıfatının nasıl
kazanılacağının –uygulamayla- tayin edildiği bir ceza yargılamasında “doğrudan
doğruya soru sorma” gibi hakların uygulanmasına asla sıra gelmeyeceğini de tabi
ki biliyoruz, ancak Elie Wisel ‘in
dediği gibi “adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir.
Fakat
itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı “ diyor ve tekrar
ediyoruz.
1- Savunma
hakkı kutsaldır ve adil yargılanma hakkının temel unsurudur. Savunma
hakkının sınırlarını da ancak yasa
hükümleri çizer. Uygulama ile bu hakkın sınırları çizilemez.
Bu bağlamda
müdafi, vekâletname aranmaksızın soruşturma ve kovuşturma evresinin her
aşamasında, tüm evrakı inceleyebilir, örnek alabilir, şüpheli veya sanıkla
görüşebilir, ifade ve sorguda bulunabilir, her türlü hukuki yardımı yapabilir.
2-
Müdafiden SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA EVRESİNİN HİÇ BİR AŞAMASINDA VEKÂLETNAME
İSTENEMEZ. Vekâletname istenmesi, vekâletnamesiz görüşme ve evrak inceleme ve
örnek almasına engel olunması, müdafiin görevini yapılmasına engel olmak
dolayısıyla da adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracaktır.
Kaynakça;
1 Uygulamalı Ceza
Muhakemesi Hukuku ( 7. Baskı ) Prof. Dr. Bahri ÖZTÜRK- Yrd. Doç. Dr. Mustafa
Ruhan
Erdem- Yrd. doç.
Dr. Veli Özer Özbek
2 Herkes…..d)
Duruşmalarda hazır bulundurulma ve kendisini bizzat veya kendi seçeceği bir
avukat aracılığıyla savunma eğer avukatı bulunmuyorsa sahip olduğu haklar
konusunda bilgilendirilme; adaletin yararı gerektirdiği her durumda kendisine
bir avukat tayin edilme ve eğer avukata ödeme yapabilecek yeterli imkanı yoksa,
ücretsiz olarak avukat tayin edilme hakkına sahiptir.
3 CMUK 137. Mad.;
“Müdafi avukatlık veya dava vekilliği etmeğe kanuni salahiyeti olan kimselerden
intihap olunabilir.”3
4 Yargıtay CGK
21.1.1974 tarih ve 1973/490 es. 1974/26 k. -9.12.1974 tarih 272/447 sayılı
kararları
Yorumlar
Yorum Gönder