TCK ve CMK ARALIK 2006 DEĞİŞİKLİKLERİ.
Avukat
Münip ERMİŞ
Yasallaştığı Ekim/2004 yılından
bu tarafa defalarca değiştirilen TCK ve CMK 6 Aralık 2006 tarihinde 5560 sayılı yasayla uygulamada ortaya çıkan bir takım sorunlar
gerekçe gösterilerek tekrar değiştirildi.
Bu yasa ile yalnızca TCK ve CMK
değil, Kabahatlar Kanunu ve Adli Sicil Kanununda da önemli değişiklikler
yapıldı. Özellikle Adli Sicil Kanununda 13.maddesinde yapılan değişiklik mahkumiyete
dayalı hak yoksunluklarını kaldırması açısından burada önemli. Bilindiği gibi YTCK’ da kamu hizmetlerinden
yasaklama cezası kaldırıldı ve cezanın
infaz süresi ile sınırlı kalması ilkesi benimsenerek, seçme seçilme hakkı, kamu
görevlisi olarak istihdam edilmeme, şirket ve kooperatif yöneticisi olamama
gibi haklardan kısıtlılığın ancak infaz süresi içerisinde geçerli
olabileceği 53.maddede açıkça belirtilmişti.
Fakat TCK dışındaki yasalarda herhangi bir değişiklik yapılmaması
nedeniyle mahkumiyete dayalı hak
yoksunlukları uygulamada devam etmekteydi. Adli Sicil Kanunundaki bu değişiklikten sonra ise TCK dışındaki çeşitli yasalarda
bulunan hak yoksunluklarını ortadan kaldıracak bir hukuki sürecin önü açılmış
oldu. Burada 765 sayılı yasadaki memnu hakların iadesine benzer bir hukuki
süreç getirildiğini görüyoruz.
Artık , mahkum olunan cezanın
infazından itibaren 3 yıllık sürenin geçmiş olması, kişinin bu süre içerisinde
başka bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü
hususunda mahkemece kanaat oluşması halinde hükmü veren mahkeme veya
hükümlünün ikametgahı mahkemesi yasaklanmış hakların geri verilmesine karar
verebilecek. Bu karar duruşmalı verilebileceği gibi Mahkeme dosya üzerinden de
hakların geri verilmesine karar verebilecektir.
657 sayılı, Trafik Kanunu, Seçim Kanunu, Sendikalar Kanunu, Dernekler
Kanunu gibi çeşitli kanunlarda bulunan mahkumiyete dayalı hak yoksunluklarının
bu yolla ortadan kaldırılması artık mümkün olmuştur.
Bunun dışında, 5560 sayılı yasayla yapılan TCK ve CMK
değişiklikleri de ceza yargılamasında önemli hükümler getirmektedir.
TÜRK CEZA KANUNU
DEĞİŞİKLİKLERİ;
-
Uzlaşma CMK’da ayrıntılı olarak düzenlendiği için TCK
73’deki UZLAŞMAYLA ilgili hükümler
metinden çıkartıldı.
-
İnsan Ticareti suçunu
düzenleyen 80.maddeye “fuhuş yaptırmak” ibaresi eklenerek uygulamadaki tereddütler giderildi. Cezanın
miktarında ise her hangi bir değişiklik yapılmadı. Yine bu suçu işleyenler 8 yıldan 12 yıla kadar hapis ve 10.000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacak.
-
87/3 ‘de yapılan
değişiklikle hayati fonksiyonlardaki
etkisine göre bir yıldan 6 yıla kadar
hapis cezası öngörülen “KIRIKLA” sonuçlanan yaralamalarda, artık hapis
cezası 86 maddeye göre belirlenecek. Yani önce 86 madde uygulanarak hapis cezası
saptanacak, daha sonra belirlenen bu ceza ” Kırığın derecesine” göre yarı oranına kadar artırılabilecek.
-
Şikayet bağlı olan konut
dokunulmazlığı ihlal veya mala zarar verme suçu hırsızlık suçu ile birlikte
işlendiği taktirde şikayet aranmaksızın , soruşturma veya kovuşturmaya konu
olabilecek.
-
Uyuşturucu
kullanmak suçundan dolayı yargılanan, uyuşturucu bağımlısı hakkında yargılama sırasında da tedaviye ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanabilecek.
Bir önceki düzenlemede ancak mahkumiyetle birlikte bu tedbirin uygulanmasına, yani sanığın uzman gözetimine alınmasına karar verilebiliyordu.
-
221.maddede getirilen değişiklikle, Örgüt suçlarında etkin pişmanlık
hükümlerinden failin ancak bir
kereye mahsus olarak yararlanabileceği
düzenlemesi getirildi.. Kamuoyuna
yansıyan tartışmalara yönelik olarak hazırlandığı anlaşılan bu hükmün “malum
olanı tarif etmek “ dışında yeni bir şey getirdiğini söylemek ise oldukça
güç.
-
Çocuk alıkoyma suçlarında, (md.234) çocuğun velisinin
bilgisi ve rızası dışında evini terk eden bir çocuğu rızası ile bile olsa
yanında tutan biri eğer çocuğun ailesine veya yetkili makamlara haber
vermemişse üç aydan bir yıla kadar hapis
cezasına çarptırılabilecek.
-
Mal varlığına karşı “etkin pişmanlık” halini düzenleyen
TCK.168.md hükmünden , bundan sonra, başkasına ait banka veya kredi kartını
sahibinin rızası dışında kullanan sanıklarda yararlanabilecek. (TCK.245)
CEZA
MUHAKEMESİ KANUNU DEĞİŞİKLİKLERİ;
Duruşma gününe kadar dosya alt dereceli mahkemeye gönderilebilecektir.
Suçun alt dereceli Mahkemeye ait
olduğu gerekçesi ile İDDİANAMENİN KABULÜNDEN SONRA GÖREVSİZLİK KARARI
VERİLEMEYECEĞİ” yönündeki 16.madde hükmü
değiştirilerek,” iddianamenin kabulünden
sonra “ yerine “DURUŞMA SIRASINDA” denildi. Artık iddianame kabul edilmiş olsa dahi,
duruşmaya kadar olan evrede, eğer suç alt dereceli Mahkemenin görev alanına
giriyorsa mahkemeler görevsizlik kararı
verebilecekler.
100 maddede sayılan “katalog suçlar” artırıldı.
Tutuklamayı düzenleyen 100.md
değiştirildi ve silahla yaralama (86/3) ve nitelikli yaralama (md. 87) ile hırsızlık (141-142) ve yağma
suçları da “TUTUKLAMA NEDENİNİN VAR SAYILDIĞI”
suçlar kataloğuna dahil edildi. (CMK/100-3) Diğer bir deyişle , bu
türden suçlarda tutuklama kolaylaştırıldı.
Tutuklulukta geçebilecek süreler uzatıldı.
Ağır Ceza Mahkemesinin görev
alanına girmeyen suçlarda, tutuklu kalma
süreleri de uzatıldı. Azami 10 ay olan
süre 18 aya çıkartıldı. Artık bundan sonra Asliye Cezalık veya Sulh
Cezalık bir suçtan dolayı, bir sanık 18 aya kadar tutuklu kalabilecek. Bu sürelerin dolması nedeniyle salıverilme
durumunda kalınan bir sanık hakkında ise ADLİ
KONTROL hükümleri uygulanabilecek.
“Zorla getirme” yi düzenleyen
146.madde değiştirildi. Yeni düzenlemeyle
“tanık, bilirkişi,mağdur ve şikayetçi”nin de çağrıya rağmen gelmemesi
halinde zorla getirilebileceği “ 146 maddeye de yazıldı. Buna benzer hüküm zaten 43.,62 ve 233 maddede bulunmaktaydı. Tekrar edilmiş
oldu.
Zorunlu müdafilik kaldırıldı .
Savunmayı doğrudan ilgilendiren
en önemli değişiklik, müdafi tayini 150.maddede yapıldı. Yeni düzenlemeye göre;
1-Şüpheli ve sanığa öncelikle müdafisini
kendisinin seçmesi istenecektir.
Müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ettiği takdirde, müdafi tayin
edilecektir. Şüpheli veya sanık çocuk ,
malul veya sağır dilsiz ise istemi aranmaksızın daha önce olduğu gibi müdafi
tayin edilecektir.
2-Alt sınırı beş yıldan fazla
hapis cezasını gerektirir bir suçtan dolayı yapılan soruşturma veya kovuşturma
söz konusu ise sanık veya şüpheli müdafi
tarafından temsil edilecektir.
Tabi ki tutuklama talebi varsa,
CMK 101 uyarınca süre sınırlaması olmaksızın şüpheli veya sanık müdafi
tarafından temsil edilecektir.
Yeni getirilen bu hükmün , “NİTELİKLİ
İŞKENCE, CİNSEL SALDIRI (102-2) 103-1,
NİTELİKLİ YAĞMA, UYUŞTURUCU İMALİ VE İTHALİ
ve ADAM ÖLDÜRME gibi ağır cezalık suçlar dışında zorunlu müdafilik kurumunu ortadan
kaldırdığın söylemek gerekir.
Kamu davası ertelenebilecek;
171 maddede yapılan değişiklikle
, bir yıl ve daha az süreli hapis cezasının gerektiren bir suçtan dolayı yapılan
soruşturma sırasında, suç şikayet bağlı bir suç ise ve şüphelinin
tekrar suç işlemekten işlemeyeceği
yönünde kanaat uyandırması halinde , C.savcısı kamu davasının açılmasını beş yıl süre ile
erteleyebilecektir. Burada şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı
mahkumiyetinin olup olmadığına da bakılacaktır.
Beş yıl içerisinde şüpheli yeni
bir suç işlemediği taktirde
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilebilecek, şüpheli kasıtlı bu süre
içerisinde kasıtlı bir suç işlediği taktirde ise kamu davası açılacaktır.
Ancak erteleme olabilmesi için
mağdurun zararının giderilmesi veya kamunun uğradığı zarar varsa bu zararın da
giderilmesi şüpheliden istenecektir.
Yasa ayrıca uzlaşmaya ilişkin
hükümlerin saklı kalacağını da öngörmektedir. Bu düzenlemeden anlaşılan
Cumhuriyet Savcısının öncelikle “uzlaşma
“ hükümlerini uygulamasıdır.
Diğer taraftan suçtan zarar
görenin ERTELEME KARARINA en yakın Ağır
Ceza Mahkemesine itiraz edebilmesi de mümkün kılınmıştır. Ancak, şüphelinin
erteleme kararına itirazı ise mümkün olmayacaktır.
Hükmün açıklanması geri bırakılabilecek;
Kamu davasının açılmasının
ertelenmesine benzer düzenleme, 231. maddede getirtilmiştir. 171.maddedeki benzer koşulların gerçekleşmesi
halinde yani; yargılama sırasında hükmedilecek ceza bir yıl ve daha az süreli
ise ve şüphelinin tekrar suç işlemeyeceği yönünde kanaat uyandırması
halinde Yargıç hükmün açıklanmasını beş
yıl süre ile erteleyebilecektir. Tabi ki sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan
dolayı mahkumiyetinin olup olmadığına da bakılacaktır.
Bu beş yıllık süre içerisinde
sanık denetim süresine tabi olacak, ilk bir yıl içerisinde ise TCK 53.maddedeki tedbirler (eğitim programına devam etmek,kamu hizmetinde çalışmak,belli yerlere gitmekten
men gibi) uygulanabilecektir.
Beş yıl içerisinde şüpheli yeni
bir suç işlemediği taktirde ise “DÜŞME”
kararı verilecektir. .
Burada yine mağdurun zararının
giderilmesi veya kamunun uğradığı zarar varsa bu zararın da giderilmesi sanıktan istenecek, uzlaşmaya ilişkin
hükümler saklı kalacaktır.
Yargılama giderlerini ise sanık
ödeyecektir.
Yine bu düzenlemeye göre yargıç öncelikle “uzlaşma “ hükümlerini uygulayacaktır.
Düzenlemede ayrıca 5 yıl içerisinde sanığın tekrar suç işlediği
taktirde hakimin hükmü açıklayacağı öngörülmüştür. Yani yeniden
duruşma günü verilecek ve o duruşmada kararı hakim okuyacaktır.
Burada hakim açıklanan bu hükmün
yarısına kadar olan bölümünün infazına karar verebileceği gibi ertelemek ve
seçenek yaptırımlara çevirmek gibi yeni bir mahkumiyet kararı da verebilecektir.
Diğer bir anlatımla, ilk kararla bağlı
olmayacak, ancak bu “BERAAT KARARI”
verebileceği anlamına da gelmemektedir.
Tabi ki dava zamanaşımı süresi
duracaktır. Burada altı çizilmesi
gereken, yeniden yargılama olmayacaktır
. Sadece hüküm açıklanacaktır.
Bunun dışında hem 171 maddede,
hem 231. maddede ciddi boşluklar olduğu görüşündeyiz. Öncelikle “yeniden suç işlenmesinden” anlaşılması gereken “şüpheli veya sanığın hakkında kamu davası açılmış olması mıdır. Yoksa şüpheli veya sanık hakkında
kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının varlığı mı aranacaktır.
Her halde “masuniyet
karinesi” gereği bu hükümden anlaşılması gereken “mahkumiyet kararıdır”
Yine 231 madde “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararının
ayrı bir sisteme kaydedileceği
de öngörülmüştür.
Burada sistemin ne olduğu belli
değildir .
Eğer “sistemden” anlamız gereken, bilgisayar belleğiyse, o zaman “ açıklanması geri bırakılan
hüküm, kağıtta yazılı bir metin haline getirilmeyecek demektir.
Bunun da ciddi sıkıntılara neden
olabileceği aşikardır.
Uzlaşma hükümleri bütünüyle değiştirildi.
5560 sayılı yasa en köklü
değişiklikleri 253.md.de yer alan
“UZLAŞMA” hükümlerinde yaptı.
Artık bundan sonra sadece
şikayete bağlı suçlar değil;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra
hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali
(madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması
(madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya
müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra
hariç, madde 239),
Suçları da uzlaşma kapsamına alındı.
Bunun dışında;
-
Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar , uzlaşma dışına
çıkartıldı.
-
Şüpheli veya mağdur tebligattan itibaren üç gün içerisinde beyanda bulunmadığı
taktirde teklifi reddetmiş sayılacak.
-
Taraflara ulaşılamazsa soruşturma sürdürülecek.
-
Uzlaşma müzakereleri sırasında delillerin toplanmasına
,koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel teşkil etmeyecek.
-
Uzlaştırıcı bir avukat olabileceği gibi başka bir
hukukçuda olabilecek.
-
C.Savcısı kendisi uzlaşmaya aracılık edebilecek.
-
Tayin edilen uzlaşmacıya itiraz edilebilecek
-
Uzlaşma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar
delil olarak kabul edilmeyecek.
-
Uzlaşma sonrası şüphelinin edimini peşin olarak yerine getirmesi halinde, “kovuşturmaya yer olmadığı kararı”
taksitli yerine getirmeyi taahüt
etmesi halinde ise “kamu davasını
erteleme” kararı verilecek.
-
Uzlaşma olduğu taktirde , bu suç nedeniyle ayrı
bir tazminat davası açılamayacak,
açılmış olunan tazminat davalarından ise davacı
feragat etmiş sayılacaktır.
-
Uzlaştırma belgesi İLAM niteliğine haiz olacaktır.
-
Uzlaşma giderleri yargılama giderlerinden sayılacak ve
Devlet Hazinesinden
karşılanacaktır.
SONUÇ
; 5560 sayılı yasanın zorunlu müdafiliği büyük
ölçüde ortadan kaldırması
ve CMK uygulamasında Baroları devreden çıkarması özellikle, 5320
sayılı yasada değişiklikle de müdafi ve vekil ücretinin yargılama giderlerinden
sayılacağı düzenlemesi getirilmesi ve bu
yasaya dayalı olarak çıkartılan yönetmeliğe göre bu ücretlerin Savcılıkların
veya Mahkemelerin yapacakları sarf kararlarına göre ödeneceğinin öngörülmesi, savunmanın
bağımsızlığı ve meslek açısından önemli bir gelişme.
Eğer Avukatlık
Kanunu , savunma kurumunu , yargının kurucu ve bağımsız unsuru olarak tarif
ediyorsa, avukatsız olarak başlanılan bir ceza
yargılamasında, adil yargılanma hakkının başta zedelendiğini söylememiz gerekir. Bu
nedenle zorunlu müdafi uygulamasının daraltılmasına karşı çıkıyoruz. Çünkü zorunlu müdafi uygulaması sadece sanık
hakları açısından olduğu kadar , yargılamanın demokratikliği açısından da
önemlidir.
Bizler yargılama
faaliyetinde, gerçek adaletin ancak silahların tam eşitliği ilkesinin yaşama
geçirilmesi ile mümkün olacağını biliyoruz ve yargılama faaliyetinin tarafsız
ve bağımsız bir zeminde olması kadar demokratik olması da gereklidir diyoruz
Yorumlar
Yorum Gönder